Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Aydın Sapması'ndan Aydın Ulemâ Profiline

Ali Bulaç

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Bizde aydın, burjuvazi gibi devletin serasında yetiştirildi ve bugüne kadar hiç değilse Batı’daki gibi bir misyon üstlenmedi. Bundan dolayı, sivil ve askeri bürokrasinin koridorlarında gezip resmi dedikoduları bir “meslek mahareti”yle aktararak toplum üzerinde terör estiren köşe yazarlarına ve televizyon medyatörlerine “hala aydın” denebilmektedir.
Şimdi yine Gazâlî’nin insan hakları kavramına dönersek, İslâmiyet’in hukukî güvence altına aldığı bu beş temel hakkın, insanın ve toplumun maddî, entelektüel ve ruhsal hayatını hedeflemiş her türlü yıkıcı ve öldürücü saldırıya karşı eksiksiz bir teminat oluşturdukları görülür. Kısaca özetlersek: 1) Dini korumak: İnsanın düşünce ve inanç
Reklam
uzun ama 10/10 tespit
Diğer toplumsal kesimlere oranla aydın kendi zihnî faaliyetlerini bağımsızlaştırmak zorundadır. Sorumlu aydının görevi, kendisine sunulanları tartışmadan, sorgulamadan olduğu gibi kabul etmek değil, aksine kendisini gerçekliğin bilgisine götürecek yolların çeşitli olacağını düşünmek, alternatifler arasında sağlıklı karşılaştırmalar yapmaktır.
Türk aydınları, kendi sorunlarına Batı üzerinden bakıyorlar. Kendi kendilerine nasıl bakmaları, kendilerini nasıl idrak etmeleri gerektiğini de yine Batı'dan ögreniyorlar.
Diyelim ki, her şeyin en iyisinin Batı’da olduğu yolundaki dogma sarsılacak olsa, aydın ne yapacak? Kuşkusuz büyük bir panik ve korku baş gösterir. Bu psikolojik sapma, onu her zaman Batı’nın sadece pozitif yönünü görmeye iter ve hiçbir zaman istemediği için negatifleri göremez. Kendi halkına “mürteci” der, kendi tarihini küçük görür, kısaca
bunları zorla imam hatip'e gönderelim
Vermek istediğimiz son örnek Milliyet gazetesinden. 1987 yılının ilk ayında başörtüsü yasağını protesto edenlerin gösterilerini haber veren gazete 17.1.1987 nüshasında göstericilerin Beyazıt Camii’nden çıktıktan sonra halkı galeyana getirmek için “Kur’ân’dan hadisler okuduklarını” yazdı. Anlaşılan, bu koskoca gazetenin istihbarat servisinde “âyet” ile “hadis” arasındaki farkı bilebilecek kimsecikler yoktu. Bunlar her gün, din, İslâm ve Müslümanlar hakkında ahkâm kesip duruyorlar. İslâmiyet’in “gerici bir mirası temsil ettiğini” yazıyorlar. Bir yazısında Prof. Hüseyin Hatemi, bu aydın takımını kastederek bunlara “İlkokul müfredatı seviyesinde din bilgisi dersleri vermek gerektiğini” söylüyordu. Evet, gerçekten bu aydın takımına ilkokul müfredatı seviyesinde din dersi gerekiyor ama, gel gör ki, cehaletlerinin farkında olamayan bu “aydın”lar ­cehaletin eğitimle kazanıldığına örnek bu olsa gerek­ ısrarla din derslerinin okullardan kaldırılmasını istiyorlar. Oysa belki de önce onlara bu dersleri mecburi kılmak lâzım.
Reklam
Türk aydınları nezdinde kişiyi “mürteci” olarak tanımlamamıza yol açan birkaç ana gösterge var: Çarşaf giymek, başı örtmek, Kur’ân Kursları’na çocuk göndermek, porno yayına karşı olmak, teknoloj eleştirisi, televizyon programları ve bu kanaldan gelen pop ve magazin kültürün yıkıcı etkilerine karşı koymaya çalışmak vs. Özellikle televizyon maddi
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.