Eğer Allah’ın emirleri bizim vatanımız için bir sınır çizmişse bunun karşısında boyun eğmekten başka yapacak bir şeyimiz yoktur. Ama utanç içinde sönmek ayrı şerefli bir şekilde sona ermek yine ayrıdır.
… Beni herhangi bir cennete kim götürecek? Beni yoran ve sıkan bu yaşlı dünyadan hiçbir şeyin değişmeyeceği bir yere, sevdiğim ya da sevildiğim şeylerden ayrılmayacağım bir yere beni kim götürecek?
İnsan, değer verdiği insanın geçmiş zamanına dönmek ister. Onun çocukluk yüzünü, bütün yaşlardaki yüzünü görmek ister. İnsan onu küçükken sevmiş olmayı, hiç kimsenin dokunmasına, sahip olmasına, sevmesine, görmesine fırsat vermeden kendi kollarında büyümüş olduğunu görmeyi ister. İnsan, onun geçmişe karşı, başkalarıyla olan ilişkilerine karşı kıskançlık duyuyor. Kalbinin en küçük hislerini ve sizden önce başkaları için ağzından çıkmış en küçük kelimeleri bile kıskanıyor. Zaman yeterli değil; bütün geçmiş, hatta bütün gelecek de gerekli…
Hiçbir dostluk yok, hiç kimse beni düşünmüyor… Söyleyecek kimse bulunmadıktan sonra fikir sahibi olmak neye yarar? Beni anlamayacak insanların yanında görüş sahibi olmak neye yarar?
Fakat utanç içinde sönmek başkadır, şanlı bir son başka bir şeydir. Eğer ölümcül bir kurşunla yok olacaksak, bunu arkamdan değil de tam göğsümden alma şerefinden uzak kalmak istemem.
Senin hayatın benim hayatım, bende hiç kimsenin giremediği ama sana ait olan bir köşe vardır… Bu sana ait olan yerdir ve beni terk ettiğinde bu yer boşalacak ve benim ciğerimi yakacak.