"Başkalarıyla ortak yanların yok mu?"
"Bazı şeyler var." Omuzlarını silkti. "Bilmiyorum, bunu açıklamak biraz zor. Ben onların istemediği şeyleri istiyorum."
"Ne gibi?"
Helen bunu bir süre düşünüp, sadece "Daha fazlasını," dedi.
"Oturup seni dinler ve bu kadar genç bir kızın konuşacak bu kadar çok şeyi nasıl olur diye düşünürdüm. Seni dinlerken, güneşin altında birden çok kez uyuyakalmıştım."
Helen alaycı bir şekilde omzuna vurdu. "Ben o anlarda balık tuttuğunu sanıyordum."
"Senin konuşmaların tüm balıkları kaçırırken bunu nasıl yapabilirdim ki?"
“Sandalyende kıpırdanıp duruyorsun.” Helen sebebin ne olabileceğini düşününce kaşlarının arasındaki çatıklık daha da derinleşti. “Minder ister misin? Kralın başucunda çok uzun saatler geçirdiğini biliyorum.” Helen’in yanakları kızardı. “Şişlik olması sıkça görülür-”
“Basue mu? Yüce Tanrım!” Helen, Magnus’un tepkisinin sertliğine çok şaşırmış olmasa yüzündeki öfkeyi komik bulabilirdi. “Lanet bir mindere ihtiyacım yok! Ve hiçbir yerimde de bir şişliğim yok.”