Şimdi anlıyorum ki, babam, Ankara'ya gitmişti.
Ankara!
Ankara denince ben, yanık, çürük, paslı tahtalar ve kerpiç kalabalığından ibaret altalta, üstüste evler, bozuk, dar sokaklarda vizyersiz kabalaklariyle askerler, kalpaklı zabitler, Hâkimiyet-i Milliye gazetesi satan çocuklar ve suyu, akşamdan sabaha donmuş, çatlak bir desti hatırlarım.