Goethe’nin mektup formunda yazdığı Genç Werther’in Anıları kitabının hemen ardından başladım Kafka’nın Babaya Mektup’una. Ne tesadüf dedim okurken de.
36 yaşındaki Kafka’nın gerçekten de babasına yazdığı mektuplar bunlar, kurgu değil. Kitap, psikolojik taşların döküldüğü satırlarla dolu. Belli ki Kafka bu satırları kağıda taşıyarak zihninin ve ruhunun yüklerini azaltmak ve babasıyla helalleşmek istemiş. Mektupları okurken benzer duyguların dünyadaki birçok baba-oğul için geçerli olduğunu düşündüm. Hatta bir çok yönetici-çalışan ilişkisine bile uyarlamak mümkün. Bu nedenle kurguya göre biraz daha yoğun ve yorucu bir okuma olduğunu hatırlatmak isterim. Gerçi okurken belki sizin de aklınızdan birine böyle mektuplar yazmak geçebilir. Babaya, anneye, eşe, evlada, patrona, çalışana... Sonuçta hayat paylaşınca güzel. İçeride kalan her şey dert olarak sahibine geri dönüyor çünkü.