1. Dünya Savaşı yıllarında halka moral,motivasyon vermek ve cephedeki askere gücünü hatırlatmak maksadıyla, Ömer Seyfettin'in yazmış olduğu hikayelerden bir tanesi. Peçevi'den alıntılanıp yeniden kurgulanmıştır. Bunu kitabın başındaki Peçevi sözünden de anlayabiliriz. Deli Hüsrev ve Deli Mehmet karakterlerindeki "deli" unvanı aklî değil, vatanı ve milleti için hiç düşünmeden delicesine kendilerini ölüme terk edecek vasıfta olmalarından gelir. Bu unvan, Klasik Türk Edebiyatı'ndaki "veli" kelimesiyle eş değerdir. İslamiyet öncesi edebiyatımızda Alp tipi İslamiyet ile birlikte gazi tipine dönüşmüştür. İkisi de kahramanlığı, deliliği, mertliği ifade eder. Bu hikayede en dikkat çeken durumlardan birisi de olağanüstü olayların ele alınmasıdır. Harp esnasında Deli Mehmet'in kellesinin alınması ve kendi kellesini düşmandan almadan ölmemesi , aslında bize yaşanılan olayları hatırlatıyor. Düşmanlar, Türklerin kellesini alıp bu kellelerde şarap içmeyi marifet sanarlar. Burada da bu konu ele alınmış. Her ne kadar şehit olacak bile olsa, kellesi kesilmiş bile olsa Deli Mehmet ayağa kalkar, kellesini onlara bırakmaz ve onu geri almadan ölmez. Dolayısıyla deli unvanının hakkını vermiş olur. Kısacası bu hikayede Ömer Seyfettin, bu olayları ele alarak savaş süresince askere moral vermiş ve millete kazanma umudunu aşılamıştır.