Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Başmakalelerim 2

Necip Fazıl Kısakürek

Başmakalelerim 2 Gönderileri

Başmakalelerim 2 kitaplarını, Başmakalelerim 2 sözleri ve alıntılarını, Başmakalelerim 2 yazarlarını, Başmakalelerim 2 yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Heyhat ki, inanılması ve bağlanılması gereken şeyler üzerinde bu milletin kök fikri tâ kökünden sökülmüş, gerisi de bomboş bırakılmıştır. Bu millete, bildiğini unutturduktan sonra hiçbir şey öğretilmemiştir.
Sayfa 130Kitabı okudu
Bütün dâva, bugün millet iradesinin sahibi diye gösterilen, her ilim ve iradeden mahrum, fakat iç cevherlerin en zenginiyle dolu bu masum ve mazlum tipe ait kıymetin şuurlaştırılması ve bizzat o tipin şuurlandırılmasından ibaret. Anadoluculuk budur, müsbet ve mesnetli ifadesiyle hakiki Türkçülük de bu... Böyle bir Türkçülük, tarihimizin hiçbir devrinde devlet şuuruna çıkabilmiş değil.
Sayfa 125Kitabı okudu
Reklam
Cami bu memlekette, millet gibi bütün ufuklara nâzır ve hâkim olduğu halde gariptir. Kur'an gariptir. İman gariptir. Ahlâk gariptir. Camiye giren örümcek kafalıdır. İman ve ahlâktan bahseden mürtecidir. Başı örtülü klasik Türk anası tipi, hortlaktır. Dudaklarını kıpırdatıp bir dua okuyan, menfaat düşkünü üfürükçüdür.
Sayfa 116Kitabı okudu
Evet, devrimizde hangi ıstırap varsa kökü sadece ruhî ve ahlâkîdir.
Sayfa 115Kitabı okudu
Kimi istersen kahhâr isminle kahret; kimi dilersen Hayy isminle ihya et; ister döşeklerde büklüm büklüm kıvranan meçhul lohusalardan birine bir kahraman doğurt; ister, doğmuşlardan birinin ruhuna ulvî bir sancı ver; fakat 1000 yıldır Celâl isminin îlâsı yolunda didinmiş ve bugün milyarlarca ölüsüyle toprağın altına çekilmiş ve ruhunun gözlerini toprak üstündeki 25 milyona dikmiş bu mümin milleti saadete kavuştur.
Sayfa 109Kitabı okudu
İki gözümüz bile çıksa, görmek şuur ve idealinin içimizde yaşaması yüzünden hamde mecbur olduğumuz Allaha, bu günlerde, bilhassa, mücerred nimetini düşünerek, hamd için hamdetmekle mükellefiz.
Sayfa 108Kitabı okudu
Reklam
Fakat hiçbir misal Hazret-i Ömer'e yetişemez; ve göklerden adalet rahmetiyle sulanan hiçbir ülke, bizim vecd ve aşk devremizin feyzini belirtemez. Kanunî'nin atına "Seni Şeriate şikâyet ederim!" diye yapışan köylü, Fatih'e "Şer murafaası üzeresin, ayağa kalk!" diye çıkışan hâkim, Yıldırım'a "Yaptırdığın caminin yanında meyhane eksik!" diye taş atan âlim, Türktü. Nihayet "Şeriatin kestiği parmak acımaz!" diyen de Türk milletidir. Şeriatin kestiği parmak niçin acımazmış? Hakkı temsil ve cezalandırdığına rahmet teşkil ettiği için... Acıtan, kıvrandıran, çıldırtan, patlatan, yalnız haksızlıktır.
Adalet mülkün esasıdır. Dinimizin mukaddes düsturlarından... Fertleri, aileleri, zümreleri ve nihayet cemiyeti kemiren hiçbir kötülük, adaletsizlikle boy ölçüşemez. O, zehrini doğrudan doğruya büyük topluluğun evine döker ve bütün milleti tâ merkezinden yıkıp devirir. Kötülüklere, koleraya kadar türlü dereceler biçseniz yine adaletsizlikten doğacak marazı, tam bir dehşet ifadesiyle canlandıramazsınız. Veba deseniz az, kanser deseniz hafif... Zira adalet, bir ismi de Hak olan Allah tarafından kullara bağışlanmış hakların kaynak noktası ve tevzi merkezidir ki, cemiyetin belkemiği demektir. O çökünce, çökmiyecek olan yoktur. Bir milletin sadece adalet grafiğine bakarak, her türlü yükselme ve alçalma çığırlarını tespit edebilirsiniz.
Netice şudur ki, (laicisme-laisizm), bütün kâinatla beraber dünyayı da kuşatıcı bir şeriat olmayan Hristiyanlıkta, ortaçağ papazının haksız, selâhiyetsiz, ve ehliyetsiz olarak her şeye ve her türlü insanî hamleye el atmasına, şeytanî ve zulmânî hegemonya kurmasına karşı, onu kendi hududu içinde bırakmak, gerisini selim akla tevdî etme prensibinden ibaretken; bizde, Müslümanlığı kökünden yıkma mânasına alınmıştır. Esasen dünyanın âdt ve sefil tarafıyle bir alâkası bulunmamak icap eden hoca, bizim laiklik telâkkimizde, camiin kapısından itibaren nefes alması bile sinir törpüleyici bir canavardır! "Allahtan kork!" diyemez, "Ahlâka yapış!" diyemez, "Bu ne gidiştir" diyemez. Bu lâfı kendi öz evlâdına da söylese de biri duyup zabit tuttursa 163'üncü maddenin "dinî hisleri istismar" ölçüsüne mahkûm olur.
Laik Avrupada papaz her şey yapar; en azgın Hristiyanlık propagandalarına girişir, silolar dolusu kitap ve sergiler boyu mamur gazete neşreder, sanat edebiyat mahfellerinde boy gösterir, sınır dışı faaliyetlere kadar uzanır, devletin maarif terbiye politikasında ve dış siyasetinde rol oynar. Buna rağmen kimse ona "burası laik memlekettir, bunları yapamazsın!" diyemez! Zira Avrupalı bilir ki, (laicite-laisite) papaza uyma mecburiyetinde olmamak demektir, papazı kendi vaziyetinden uzaklaştırmak ve kösteklemek değil.
Reklam
Haksız bir taşın açtığı bere üstündeki minicik plâster ne demek; haklı bir güllenin yere sereceği leşi örtecek kocaman kefenden ne haber?
Garp ailesine girmek için şahsiyetini feda eden kapıda kalır. Garp ailesine, onu dışından kopya ederek ve onda olmayanı feda ederek değil, fikir bünyesini benimseyerek ve onda olmayanı ona ihtar ederek girilir. Bu aileye girmek için ruhunu peşkeş çekenler, milletlerin mukaddesatını, tarihini, özünü, telleyip pullayıp, duvaklayıp Garplının yatağına göndermiş olurlar. Bu işi yapanı, Garplı, kendi ailesinden saymaz; zira bu işi Garplı yapmaz. Bu işi yapanı, Garplı, ebediyyen şerefsiz kölesi ve haysiyetsiz mahkûmu bilir. Çalış, dur, ondan sonra kendini Garplı saydırmak için...
AYASOFYA O bir remzdir. Türk'ün ruhî ve millî remzi... O kendisini (Yunan+Roma+Hristiyanlık) bilen Garbın maddede ve mânâda Şarkî Roma İmparatorluğuna alem... Alem, yani sancak.... Bu alem ve sancağı, maddesi ve mânası, ruhu ve kılıcıyle deviren Türk, tepesindeki salibi söküp yerine hilâli diktiği gün, o, bizim için de bir mekân olmaktan çıkmış, ruh olmuştur. Dünyanın kilit noktası İstanbul'da pırıldayıcı bu ruh, kendisini dünya çapında bir aksiyona yönelten ezelî ve ebedî imanın senedidir.
Hastalıkta mikroba merhamet, pislikte necasete riayet diye bir şey yoktur!
Duayı kabul eden, dilekleri veren, vermeyi murad edince el açtıran, ancak sevdiği kuluna dua ettiren, sevmediklerinin elini ve dilini bağlayan ve kendisine yönelmekten alıkoyan Allah'ım!.. Bizi affet!.. Biz, Sevgilinin Nuruna lâyık olmaktan düştüğümüz için bu hale geldik. Ona lâyık olabilmek kimsenin haddi değil... Fakat lâyık olunamayacağını bilmenin liyakati herkesin vazifesi... İşte bu son inceliğe lâyık olamadığımız için bu hale geldik. O nur öyle bir nur ki, ona lâyık olmakta, topyekûn zaman ve mekana, bu dünyalara ve ötelere hakim olmak var... Bu liyakatten düşmekte de her türlü mahrumluk ve mahkumluk... Her türlü mahrum ve mahkûm olduk. Bizi affet!..
131 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.