Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Batılılaşma ve Düzenin Yabancılaşması

İdris Küçükömer

Batılılaşma ve Düzenin Yabancılaşması Sözleri ve Alıntıları

Batılılaşma ve Düzenin Yabancılaşması sözleri ve alıntılarını, Batılılaşma ve Düzenin Yabancılaşması kitap alıntılarını, Batılılaşma ve Düzenin Yabancılaşması en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Sultan Hamid dünyaya gelmemiş olsaydı, yine kendi çağdaşları bir Sultan Hamid’in meydana gelmesine sebebiyet vereceklerdi Yine Sait Halim Paşa’ya göre, Meşrutiyetin, toplumun sosyal determinizm kanunlarına tabi olması şarttır
Zamana zaman Japon kalkınmasından Türkiye için ders alınmasına işaret edilir. Türkiye’nin ne Tanzimat’tan önce, ne de sonra zamanımıza kadar olan tarihi koşulları, Japonların Tokugavva ve Meiji dönemleri koşullarıyla karşılaştırılamaz.
Reklam
Öte yandan, tabandaki büyük halk kitlelerinin tarihî, gelişimi iyi bilinmedikçe onlara gerici, yobaz, karşı devrimci demek kolay, fakat yanlış bir tutumdur.
Sayfa 137Kitabı okudu
Batıda “refah devleti” deyimi ile anılan (aslında çeşitli kategoride sömürge halkları sırtından) kapitalist ülke işçilerini de sistemle tamamlaştırmayı sağlayan düzendir.
Sayfa 26
Türkiye’de tarih boyunca, halk kitleleri, yenilik hareketlerini kuşku ile izlemiştir. Çok defa görmüştür ki, gelen yenilikler, halkın kendini savunmak için sarıldığı bazı şeyleri elinden alıp götürmüştür. Bu sebeple “büyük halk kitleleri, doğru ya da yanlış gelen yenilikleri, kökü kendisi dışında kabul edip kuşku ile karşılayacaktır.” İşte bu, tarihi olarak adeta müesseseleşmiş “tutum, kuşku, bir yenilik ifade eden sosyalizm karşısında da kendini gösterecektir”. Bu ise emperyalizm tarafından kullanılmak istenecektir. Emperyalizm son defa, solcularla halk tabanını bağdaşmaz kamplar olarak, karşı karşıya getirerek, Türkiye’yi, istediği gibi politik, ekonomik, militer, eğitim modelleriyle koşullamaya devam etmekle, milletimiz üzerine istismarcı ambargosunu temelli bir biçimde koymak yolunu aramaktadır!
Sayfa 138Kitabı okudu
Batıcı bürokrat Jön Türkler'in karşısında Abdülhamid'i vatan haini kabul etmek bence imkansızdır. Tekrar edeceğim, "Muharrem Kararnamesi" ile gelen Düyunu Umumiye, emperyalizmin şartları içinde bürokrat Batılılaşma olaylarının ekonomide yarattığı kaçınılmaz bir sonuçtur. Burada, Sait Halim Paşa’nın başlangıca koyduğum, tutarlı ifadelerini hatırlatacağım. Batılılaşma hareketini yürütenler, mülkiyet-sınıf meselelerini dikkate alamamakla, Batı kapitalizmi karşısında, ondan kurtarıcı nitelikte, üretim güçlerinde herhangi bir başka gelişme yolunu yok kabul etmişlerdir. Durum bu olunca İslamcıların dediği gibi, Batıcılar gâvur yaşantısının taklitçisi olmaktan ileri gidememişlerdir. İslamcılar emperyalizmin, gâvurluğun karşısına çıkmışlar, Batı’yı yermişlerdir. 31 Mart ve benzeri olaylar, hatta Menemen Olayı, Batı emperyalizminin derine inen şartları içinde, üstyapıda İslamcı ve Batıcıların verdiği karmaşık kavganın tek yanlı olmayan örnekleridir. Bu olayların tarihi yeniden yazılmalıdır bence.
Sayfa 210Kitabı okudu
Reklam
Dünyanın ortasında bağımsızlık kavgası verenler, halk kitlelerini, emperyalistlerin kullanabileceği bir çizgiye itmemelidirler. Bu kitleleri, her fırsatta, mutlak bir biçimde karşılarına almamalıdırlar. Aldırmak için iç ve dış şer güçlerinin varlığını kabul ediniz. Bağımsızlık kavgasının taban güçlerinin çekirdekleri, bu kitleler içindedir, unutulmasın. Petrol bölgesinde, mevcut dünya koşulları altında taban güçleri ile özdeşlik kurmadan, Türkiye’de artık iktidar alınamaz, daha doğrusu bürokratlar tarafından kapılamaz. Kapılsa da bölünmeye engel olunamaz. On dokuzuncu yüzyıl başından beri Batı kapitalizmi, gerektikçe Batıcı-laik bürokratlar ile İslamcı çerçeveye sığınmış halk kitlelerini kullanarak karşı karşıya koymuştur. Bu bölme ile Türkiye’de gerçek bir gelişimin olanaklarını kilitlemiş, hapsetmiştir. Emperyalizm, şimdi aynı oyunu, solcularla İslamcılar arasında oynatmanın organizasyonu peşindedir.
Sayfa 138Kitabı okudu
Kısaca Batılılaşma, Batı toplumuna girme, “Civil Toplum” yaratma çabaları, kökü dışarda, yani Batı kapitalizminde olan ve mevcut yerli üretim düzeninden kopuk ya da onunla bir türlü tamamlaşamayan sözde bir “kültür devrimi” gözükmektedir. Mevcut üretim güçleri sahiplerinin ve halkın büyük bir bölümü, üst kültür devrimi hareketini (anayasasından sanatına kadar) kabul edemeyecek, hatta tepki gösterecektir. Tepkinin dini görünüşüne aldanmamalı. Onun gerisindeki tarihî gerçeği anlamalıyız. Batıcı-laik bürokratın, bu dini görünüşü kendi iktidarı için istismar etmesini doğru teşhis etmelidir. Bu takdirde, Türkiye toplumunun yamalı, yırtık, ikileşmiş halini ve emperyalizme eskiden olduğu gibi açık oluşunu daha iyi anlayabiliriz.
1908 Meşrutiyeti ile İttihat ve Terakki Cemiyeti, imparatorluğa hâkim olmuştu. Devlet cemiyetin eline geçmişti. Fakat Osmanlı Devleti’ni ele geçirmek, toplumu ele geçirmek değildi. Oysa onlar toplumu, daha doğrusu halkı elde edeceklerine, devleti elde etmek istemekteydiler ve bu yoldan elde edilen ya da kapılan devlet, kurtarılabilir sanılıyordu. Devletin toplumda (hiç değilse bazı sınıflarla) organik bütünlüğü olmaksızın kuvvetli olamayacağını, kurtulamayacağını göremeyen Osmanlı bürokratı, devlet gücünün temelini de anlayamayacaktı. Türkiye’nin politik eliti böyleydi ve hep böyle kaldı. Sıçranarak elde edilen iktidar nispi bir yalnızlığa mahkümdu. Fakat geçici de olsa sıçranarak iktidar kapılabiliyordu da.
Bu iki aklînin (batıcı-medeniyetçi-laiklik ile doğucu-İslamcılık) çekişmesi kaçınılmaz olarak tâli ve daha çok ideolojik kurumlar üzerinde süregelmiştir. İşte bu tâli çekişmeler zaman zaman son derece şiddetli de olmuştur. Temel çelişkinin belirlenmesini ve çözümünü günümüze kadar engelleye gelmiştir. İşte bu engellemedir ki, ister istemez sonunda, kapitalizmin Türkiye'de çıkar sağlamasını kolaylaştırmıştır.
136 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.