Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Bazen Bahar

Melisa Kesmez

En Eski Bazen Bahar Gönderileri

En Eski Bazen Bahar kitaplarını, en eski Bazen Bahar sözleri ve alıntılarını, en eski Bazen Bahar yazarlarını, en eski Bazen Bahar yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
119 syf.
8/10 puan verdi
Okuduğum ilk kitabıydı Melisa Kesmez'in. Yormadan, sıkmadan derdini naif bir şekilde anlatan bir dili var. Yeni bir yazar tanıdığıma mutlu oldum. Öykülerini içten bir dille aktarmış. Yorgun zamanlarınızda size eşlik edebilir. Tavsiye ederim.
Bazen Bahar
Bazen BaharMelisa Kesmez · İletişim Yayınları · 20193,051 okunma
"Kalacak gibi de gelsen bazen, o kadar belli ki, gideceksin."
Reklam
"...seninle de onunla olduğu gibi, içinde bir yerde hep bir açık kapı kaldı, rüzgar çıktıkça çarpıp durdu. Ne içeri yerleşebildim geçen zamanda, ne de o açık kapıdan çıkıp gidebildim. Kendimi yokladım durdum. Masaya yatırdım, kestim biçtim ama bir sonuca varamadım. Seninle de yapamadım."
Sayfa 73 - İletişim Yayınları
Gidiyordu. Bir şair gibi mısralar dizerek hem de. Kendimi önemli mi hissetmeliydim sırf bu yüzden? Bu lirizmi hak edecek ne yapmıştım? Oysa kadınlar âleminde bir noktaydım sadece onun için. Bir durak. Bir kıyı. Bana uğramış, soluklanmış, iyileşmiş, yüzüne gözüne renk gelmiş, tekrar gücünü toplamış ve yola çıkmaya hazırdı. Birazdan hesabı isteyecek, Kalkacaktı masadan. Masalardan hızla kalkan bir adamdı o. Arkasından  bakıp sesini çıkartamayacak olandım bense. "Kal" demeyecektim. "Kal" diyemeyen kadınlardandım ben de. O, "Gel" derse koşardım. Ama demeyecekti bu sefer..
Sayfa 74 - İletişim Yayınları
"Üzgünüm" dedi. Tekrar. "Üzgünüm" demek yasaklanmalıydı.
Sayfa 75 - İletişim Yayınları
 "Sen kötü bir hikâyesin!" diye bağırdım. Umrumda değildi civardaki masallar. "Sen bir kadının başına gelebilecek en berbat hikâyesin!"
Sayfa 75 - İletişim Yayınları
Reklam
Bir kadının kızı olmak ne müthiş bir şeydi. Kemerli bir burun da olsa, tek başına bir şeye benzemeyen işaret parmağı da, muhteşem annelerin bize sundukları bu kutsal hediyeleri ölene dek yanımızda taşıyacak olmamız, ne büyük mucizesiydi hayatın. Bu gizli alametleriyle hep “Sen bendensin” diyeceklerdi bize. “Benim hamurumdan, benim toprağımdan, benim kökümdensin. Aynı bahçenin mahsulüyüz biz.” Bir kiraz ağacının sürgün verdiği yerden uzayıp günün birinde aynı çiçeği açması, aynı yaprağı büyütmesi gibi bir dalın ucunda...
Anneden kızına yeraltı suları akıyordu. Kadından kadına akan incecik nehirler. Erkekler görmüyordu o nehirleri. Bir tek sen, bir gün, aniden, annene ait olanların yıllarca akıp en nihayetinde kıyında biriktirdiği alüvyonu gördüğünde anlayacaktın bunu. Önce çok şaşırıp sonra sevinecektim bir şeyin devamı, bir şeyin geride kalanı, bir şeyin birikeni olduğuna. Aitlik duygun depreşecekti içinde bir yerde. Ve asla atamayacaktın o yoğurt kaplarını bir gün lazım olurlar diye.
Duvar, devlet grisine boyanmıştı. Boyanın kalınlığından tek kat atılmadığı belliydi. Birileri habire yazmış, birileri habire gri vurmuştu duvara. Duvar bilmeden birilerinin yazılmamış tarihinin kaydını tutmuştu belli ki. Yazılmamış, reddedilmiş, görmezden gelinmiş bir tarihi cümle cümle hapsetmişti içine. Bir arkeolog gibi kaldırsak misal, her katmanı tek tek, titizlikle sıyırsak, altında neler bulurduk allah bilir. Yüzyıllık kaya katmanlarının arasındaki midye kabuğunu bulur gibi. Can acısının yok edilemeyen izleriyle doluydu şehrin duvarları. Ancak bir kazı oradan saklananı çıkarabilirdi gün ışığına. Duvarın özüne doğru ilerledikçe keşfedeceğimiz her cümle, nice hikâyenin şahidi yapabilirdi bizi.
Deniz kenarında bir bardak çayın iyi gelmeyeceği şey yoktu. Bakarsın azıcık olsun eserdi. Aslında yağmur bi’ dökse rahatlayacaktık ya, neyse.
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.