Bazen Bahar kitabındaki bu pasaj İsmet Özel'in o muhteşem dizelerini anımsatıyor... Hani insanın gün içinde, içinden bir şarkı gibi mırıldandığı bazı dizeler vardır... İşte bu onlardan biri :
"ama dön
Eve dön! Şarkıya dön! Kalbine dön!
Şarkıya dön! Kalbine dön! Eve dön!
Kalbine dön! Eve dön! Şarkıya dön!
Eve dönmek
kendime sarkıntılık etmekten başka nedir?"
Bir kayaya aşık olabilir mi insan? Olabilir. Bir ağaca sarılabilir. Bir taşı yanağından öpebilir. Bir derenin koynuna girebilir. Bir dağın elinden tutup uykuya dalabilir. Ben o gece öyle daldım uykuya. Dağlar boş değildi, Ayşe.
"Arkalarından onlara baktım. Birbirlerinin boşluklarını öyle incelikle ve öyle eksiksiz dolduruyorlardı ki, ikisini sadece arkadan görmek bile yetiyordu bunu anlamaya. Yusuf, Ayça'nın omzuna kolunu atmış; bedeninin ağırlığını onun üzerine yığmadan ama yine de varlığını hissettirecek kadar. Ne uçup gidecek ne de orada çöküp kalacak gibi. Daha önce denenmiş, sağlaması yapılmış bir uyum içinde, dans adımlarıyla uzaklaştılar. İki ayrı bedenden gayrı, her kası birlikte devinen, tek merkezden yönetilen büyük bir hayvan gibi. Tıkır tıkır işleyen bir makine."
Bir roman kahramanı mesela. Kitapta bir laf eder. Altı çizilecek cilalı cümlelerden değil ama, kendi halinde bir cümle. Bir tek sen cımbızlarsın onu kitabın kalabalığından. Sırf sana bir şey anlatır o cümle. Başka herkese susar.☘️
Boşanmanın karı-koca arasındaki hastalığa bir tedavi şekli olarak asla önerilmediği, “Allah korusun”larla haneden uzak tutulduğu yıllardı. Kocasıyla bin yıldır evli olmakla övünen, bir erkek tarafından sevilmemekten orta yaşı geçer geçmez kuruyup ihtiyarlayan kadınların “Çocuğunuz var kızım” öğüdüyle her sürtüşmede ertelenen uzak bir ihtimaldi boşanmak