"İnşa sadece zamanın içinde vuku bulmaz ancak inşanın kendisi normların yinelenmesiyle işleyen zamansal bir süreçtir; cinsiyet bu yineleme sürecinde hem üretilir hem de bozulur. Yineleyici ve törensel bir pratiğin ayrışmış sonucu olarak, cinsiyet kendi doğallaştırılmış sonucunu edinir; fakat bu yineleme aracılığıyla bu tip inşalarda normdan kurtulan ve onu aşan, kesinlikle tanımlanamayan veya bu normun yineleyici gücü tarafından sabitlenemeyen kurucu tutarsızlıklar üzerinden yollar ve çatlaklar açılır. Bu tutarsızlık tam da yineleme sürecinde inşayı bozucu bir olasılıktır, “cinsiyet”in sabitleştirildiği koşulları hiçleyen bir güçtür,.."
Cinsiyet; ne ölçüde kısıtlanmış bir üretim, zoraki bir etki, bedenlerin korunduğu ve korunmadığı koşulları düzenleyerek bir beden biçiminde vasıf kazanacak olan şeye sınır koyan bir etkidir? Burada amacım, “cinsiyet”in makbul alanından engellenmiş ya da sürülmüş olanın nasıl belalı bir geri dönüş olarak, sadece kaçınılmaz yasanın işleyişinde bir başarısızlığa etki eden imgesel muhalefet olarak değil, bedenlerin maddeselleştiği sembolik ufkun radikal olarak yeniden eklemlenişine sebep olacak yeni imkanlara gebe bir bozgun olarak üretilebileceğini anlatmaktır.
"Foucault Hapishanenin Doğuşu'nda, “ruh”un bedenin eğitilmesi, şekillenmesi, işlenmesi ve kuşatılmasına paralel bir biçimde normatif ve normalleştirici bir ülküye dönüştüğünü iddia eder. Bu, bedenin etkin bir biçimde maddeselleştiği tarihsel olarak spesifik hayali bir ülküdür (idéal spéculatif). Foucault hapishane reformunu göz önünde bulundurarak şöyle der: “Bizim için tanımlanan, özgürleştirmeye davet edildiğimiz insan zaten kendi içinde kendinden çok daha derin bir tâbiyetin [assujetissement] sonucudur. Onda iktidarın bedenin üzerinde işlediği hakimiyette bir faktör olan bir ruh ikamet eder ve onu varoluşa taşır. Ruh politik bir anatominin sonucu ve aracıdır; ruh bedenin hapishanesidir.”..."
"Acı, bu süreçte bir rol oynar gibidir, ve ağrılı hastalıklar esnasında organlarımıza dair yeni bilgiler edindiğimiz anlar, belki de genel olarak kendi bedenimize dair fikir edinme yollarına bir model teşkil eder." (S. Freud)
"Uzuvların psişik olarak idealleştirilmesini önceki fiziksel bir acıyı giderme çabası olarak okumak isteyebiliriz. Ancak, idealleştirme erojenliği zorunlu bir başarısızlık ve belirsizlik sahnesi olarak üretebilir ki bu görüntü, söz konusu çelişkili durumdan kaçmak için nafile bir çaba içinde, idealleştirmeye doğru bir dönüşü harekete geçirir."
Dahası, özdeşime dayalı bu ilişki aracılığıyla tesis edilen egonun kendisi bir ilişkidir, bu ilişkilerin birikmiş tarihidir. Sonuç olarak ego, kendisinin-özdeşi\ bir töz değil, merkezini kendisinin dışında, bedensel sınırları bahşeden ve üreten dışsallaştırılmış imago (bir ilişki ve çift terapisi)'da., konumlayan imgesel ilişkilerin tortulaşmış bir tarihidir.”
"Acı, bu süreçte bir rol oynar gibidir, ve ağrılı hastalıklar esnasında organlarımıza dair yeni bilgiler edindiğimiz anlar, belki de genel olarak kendi bedenimize dair fikir edinme yollarına bir model teşkil eder."