Düşsel ölümün korkularının eşlik ettiği bir aşk yasağı varoldukça, aşkı reddetmeye ve dolayısıyla bu yasakla aldanmaya ve nevrotik bir hastalığa tutulmaya dair kuvvetli bir cazibe de varolacaktır. Bu yasak yürürlüğe konur konmaz, uzuvlar cezalandırılabilir. Hazzın mecraları, dolayısıyla hazzın ve acının mecraları olarak belirir.
Ben ve İd'de Freud cinselliği hastalık olarak algılamanın, suçluluğun ahlakçı çerçevesinin yapılandırıcı varlığının bir belirtisi olduğunu öne sürer. Bu metinde Freud narsizmin nesneler yaratmak zorunda olduğu ve kişinin hasta olmamak için birini sevmesi (arzulaması) gerektiği üzerine tartışır.
Lacan'ın ''Ayna Evresi"ndeki argümanına delalet eden bir hamleyle Freud, birinin egosunun oluşumunu onun kendi bedenine dair edindiği dışsallaştırılmış fikirle bağlantılandırır. Dolayısıyla Freud'un iddiasında "ego her şeyden önce bedensel bir egodur; o, sadece bir yüzeyin cismi değildir; onun kendisi bir yüzeyin yansımasıdır"
“cinsiyet", zaman boyunca maddeselleşmesi mecburi kılınmış ideal bir yapıdır. Bu, bir bedenin değişmez koşulu ya da tek gerçeği değildir, fakat düzenleyici normların “cinsiyet"i maddeselleştirdiği ve bunu söz konusu normların mecburi yinelemesi aracılığıyla mümkün kıldığı bir süreçtir.
"Acı, bu süreçte bir rol oynar gibidir, ve ağrılı hastalıklar esnasında organlarımıza dair yeni bilgiler edindiğimiz anlar, belki de genel olarak kendi bedenimize dair fikir edinme yollarına bir model teşkil eder."