Bazen ortadan kaybolup cesedi hiçbir zaman bulunamayanlardan, kimliğini değiştirenlerden ya da kendilerine ağır gelen bir hayattan kaçmak için kendilerine uydurma cenaze düzenletenlerden biri olmak isterdim. Bir kez ortadan kaybolmuştum ve İstanbul’da yaşayanlar için bir ölüydüm.
Onu dinlemek, o derinlere gömülü ve her şeyden önemli olan şeyi- hayatı sınırsızca, son kullanma tarihini kontrol etmeden tüketmenin mümkün, hatta tavsiye edilir bir şey olduğunu hatırlatmak- diriltmek gibiydi.
Kıyıya varmıştım ve elektrik ışıklarının yansımasıyla parlayan Boğaz’dan çıkıyor ya da iniyordum, çünkü söylediklerine göre akıntı çift yönlüymüş, tıpkı insanların birbirine zıt arzuları gibi çalkantılı ve tehlikeliymiş.