Bilim Felsefesi sözleri ve alıntılarını, Bilim Felsefesi kitap alıntılarını, Bilim Felsefesi en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Dilin mantığını doğru kavramak, önce mantık-evren ayrılığını kavramayı gerektirir. “Felsefe”nin yeniden konumlanması da buna dayanır. Bir “bilgi kaynağı”, bir “öğreti” olamayacağına göre, “felsefe” nasıl bir “etkinlik” olacaktır? Bilgi elde etmek bilimlere (doğa bilimlerine) ait bir iştir; felsefe bilgi elde etmeyi, evren üzerinde konuşmayı bilimlere bırakmalıdır. Evren bilimlerin konusudur, felsefenin değil. Felsefe ancak dilsel yapıları, dili mantık bakımından aydınlatma işini yüklenebilir. Öyle ki, felsefe mantıktır.
Kant’ın belirttiği gibi, bizim bilgi etkinliğimiz
daha çok, kurgucu bir etkinliktir. Günlük yaşamımızda bile, karşılaştığımız nesneler üzerine sonradan düşündüğümüzde, bu edime daima kurgucu bir öğe katılır.
Hipotez, olguları açıklama vaadi taşımakla birlikte, olgularla çoğu kez doğrudan doğruya karşılaştırılamayan genelleme tipidir ve bu haliyle daha çok, kuramsal genellemeler kapsamında yer alır.
Toplumsal bir olgu olarak bilim, sonuçlarından teknik aracılığıyla yararlandığımız, gündelik yaşamımızdan toplumsal örgütlenme biçimlerine kadar bulgularına başvurduğumuz bir etkinliktir. Bilime, her şeyden önce böyle bir "yararcı bilme" açısından önem ve değer veririz. Ama bilim, sadece "yararcı bilme" amacıyla yürütülen bir etkinlik de değildir; bilimde aynı zamanda bir "salt bilme" isteği de söz konusudur. Gerçek bir bilim insanı, bulgularının tekniğe dönüşüp toplumsal yarara yol açmasından mutluluk duyabilir; ama gerçek bir bilim adamını yönlendiren temel dürtü "salt bilme" isteğidir. "Salt bilme" bireysel ya da toplumsal yararı ikinci planda tutan ve ön plana olgular hakkında sağlam bilgiler elde etmeyi ve giderek olgular topluluğunu, hatta evreni çıkar gözetmeyen bir gözle görebilme tutumudur; kısacası, daha Aristoteles'in Metafizik'in başında belirttiği gibi, bilmek için bilmektir.
Din de bilim gibi evreni açıklama amacı güder. Dinin de mantıksal bakımdan tutarlı bir yapısı vardır. Ama din, evreni, olguya değil de olgunun ardında görülemeyen bir güce dayanarak, bu gücün varlığına bir iç-sezgiyle inanılması gerektiğini vurgulayarak açıklar. Bu nedenle, bilimin özelliği olgusal-mantıksal olmaksa, dinin özelliği mistik-mantıksal olmasıdır. Bilim açısından doğaüstü bir şeyin varlığını ya da yokluğunu saptama olanağı yoktur. Dindeyse bu doğaüstü şeyin (Tanrı, kutsal güç vb.) iç-sezgi, vahiy gibi yollarla varlığının saptanabileceği iddia edilir.