Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Bilim ve Teknik Sayı: 517

Bilim ve Teknik Dergisi

Bilim ve Teknik Sayı: 517 Gönderileri

Bilim ve Teknik Sayı: 517 kitaplarını, Bilim ve Teknik Sayı: 517 sözleri ve alıntılarını, Bilim ve Teknik Sayı: 517 yazarlarını, Bilim ve Teknik Sayı: 517 yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
B vitaminleri
B vitaminleri vücut için oldukça önemli bir grup moleküldür. Piridoksin olarak adlandırılan B6 vitamini 60’tan fazla proteinin görevini düzenli yapabilmesi için gereklidir. Bağırsaktan amino asitlerin emiliminde ve genetik şifrenin yapı taşları olan nükleik asitlerin sentezinde B6 vitamini rol oynar. B6 vitamini, beyinde iletici olarak görev yapan
A Vitamini
Yağda eriyen vitamin grubundan olan A vitamini, diğer adıyla retinol esas olarak hayvansal ürünlerde bulunur. Balıkyağı, karaciğer, tereyağı, peynir ve yumurta A vitamininin en önemli kaynaklarıdır. Bu vitamine dönüşen beta karoten yeşil yapraklı, sarı sebzelerde ve tahıllarda bulunur. Sağlıklı cilt, saç, diş eti, görme ve bağışıklık sistemi için oldukça önemli bir vitamindir. Bu vitaminin eksikliğinde gece körlüğü, bağışıklık sisteminde zayıflama, ciltte sivilceler, diş eti hastalıkları ve saç dökülmesi görülebilir.
Reklam
Grip ve C Vitamini
Soğuk kış aylarında sıkça görülen gribal enfeksiyonların önlenmesinde vitaminlerin faydalı olduğu görüşü hâkimdir. Bunların başında C vitamini gelir. İlk olarak 1970’lerin başında Dr. Pauling adlı bir araştırmacının, C vitamini takviyesinin gribe yakalanma riskini ve hastalığın şikayetlerini azalttığını söylemesiyle bu vitamine olan ilgi arttı. Daha sonra yapılan bazı çalışmalardan elde edilen sonuçlar bunu desteklemese de 2004 yılında yayımlanan bir makale, C vitamininin önemini tekrar gündeme getirdi. Bu makalede askeri birlikler, öğrenci grupları ve maraton koşucuları üzerinde yapılan toplam 12 çalışmanın sonuçları özetleniyordu. Bunlardan beşi küçük çapta çalışmalardı ve C vitamininin gribe yakalanma riskini % 45-91 arasında azalttığını ifade ediyordu. Üç çalışmadaysa C vitamininin zatürreye yakalanma riskini % 80-100 arasında azalttığı belirtiliyordu. Ancak bazı çalışmalarda bu bağlantı görülmüyordu. Sonuç olarak, C vitamininin üst ve alt solunum yolu hastalıklarına etkisi halen net olarak bilinmese de, genel kanı bu hastalıkları önleyici olduğu yolundadır. Mevsim meyve ve sebzelerini yeterince tüketerek dengeli beslenmenin gribe karşı en önemli koruyucu unsur olduğu kabul edilmektedir.
C vitamini
Vitaminlerin önemi ilk olarak 1900’lerin başında anlaşılmıştır. Halsizliğe, yaraların geç iyileşmesine yol açan ve sık enfeksiyon ve kanamayla seyreden skorbüt hastalığının bol sebze ve meyve yiyerek düzeldiğinin gözlemlenmesi üzerine yapılan araştırmalarda, bu tür besinlerde bir maddenin varlığı tespit edildi. Bu maddeye ilk olarak antiskorbutik vitamin, daha sonra da C vitamini (askorbik asid) denildi. C vitamini temel olarak şeker yapısındadır. Bu vitamin, bağ dokularına sağlamlığını veren kolajen adlı bir proteinin yapımında önemli rol oynar. C vitaminin, kan damarlarının gereken kuvveti kazanmasında da önemli yeri olduğu düşünülmektedir. Eksikliğinde damar yapısı zayıflar ve kanama riski artar. Bağışıklık sisteminde görevli alyuvarların işlevlerini düzenli olarak yerine getirebilmesi için de C vitamini gereklidir. Bu nedenle C vitamininin, özellikle üst solunum yolu enfeksiyonlarında koruyucu görevi olduğu belirtilmektedir.
Vitaminlerin ABC’si
Vitaminler, vücuttaki birçok farklı kimyasal olayda önemli rol alır. Doğrudan enerji üretiminde kullanılmayan vitaminler çoğunlukla enzimlere yardımcı olarak etkilerini gösterir. Vitaminler, her an kullanılabilmek üzere, kan dolaşımında sürekli belirli düzeylerde tutulur. Eksik olmaları durumunda önemli hastalıklar ortaya çıkar. Vitaminler hücrelerde az miktarda depolanır, fazlası vücut dışına atılır. Ancak bazı vitaminler yağ dokularında veya karaciğerde depolanabilir. Örneğin, uzun süre alınmasa bile, vücutta aylarca yetecek kadar A ve D vitamini bulunur.
Salda Gölü
Salda Gölü, Yeşilova (Burdur) bulunan karstik oluşumlu bir göl. Göl, İki milyon yıl önce gerçekleşen bir çöküntünün oluşturduğu havza içinde yer alıyor. Rakımın 1140 metre olduğu gölde, derinlik 185 metredir. Gölün güney tarafı çayırlık, diğer tarafları genellikle kayalıktır. Sahilleriyse kumsal yapıda ve bembeyazdır. Göl suyunda Ağustos ayında yapılan ölçümlerde su sıcaklığı 25 0 C olarak bulunmuştur. Bu sıcaklık 30 metre derinlikten sonra ise 0 C’nin altına düşer. Bazik özelliği olan Göl suyu karbonat çökelmesine uygun bir yapıdadır. pH’si yaklaşık 9, Mg 200 ppm, Ca 3 ppm ve Na ise 75 ppm dolayındadır. Göl suyu kıyıdan 50-60 m içeride aniden derinleşir. Magnezyum içeren göl suyunda mavi-yeşil algler de yoğun olarak bulunur. Bu algler magnezyumu tüketerek beyaz renkli hidromanyezit oluşumuna yol açarlar. Göl kıyısının beyaz renkli görülmesinin nedeni budur.
Reklam
Freud'un görüşü çürütüldü.
Beyinde bu konudaki kilit bölgelerden biri beyin sapı. Aktif uyku sırasında önbeyin rüya üretmek üzere beyin sapı tarafından uyarılıyor ve beyin sapından gelen bilgileri gelişigüzel entegre edip rüyayı sentezliyor. Ancak bu rüyadan kaynaklanan motor aktiviteler -yani vücudun, ellerin ve ayakların hareket etmesi- engelleniyor. Eğer bu engelleme tamamen gerçekleşmiyorsa bu sefer bir bakıma rüyanın yan ürünü olarak kıpırdanmalar meydana geliyor. Freud’un ileri sürdüğü “rüyalar kendiliğinden oluşur” görüşünü çürüten bu görüş günümüzde ağırlık kazanmış durumda.
lise öğrencisi
1964 yılında, Randy Gardner adında 17 yasındaki bir lise öğrencisi bir bilim yarışması için aralıksız 264 saat (11 gün) uykusuz kalmayı başararak bir rekora imza attı. Gardner’in bu girişimi uyku araştırmacısı William Dement tarafından bilimsel yöntemlerle takip edildi. Gardner’in bu süredeki sağlık durumu da John Ross tarafından belgelendi.
Bağışıklık Sistemimiz
Örneğin bir B hücresi gribe neden olan virüsün faaliyetini engelleyen antikoru üretirken bir diğer B hücresi zatürreeye neden olan bakteriye saldırmakla görevli antikoru üretiyor. T hücreleri, antijeni, bir hücrenin yüzeyinde MHC (major histokompatibility kompleks) kompleksi denilen molekülle bağlanmış ise fark ediyor. Çünkü hücre yüzeylerinde yer alan protein yapısındaki MHC molekülleri yabancı antijenleri T hücrelerinin fark edebileceği bir yapıya dönüştürüyor. Yardımcı T hücreleri B hücrelerini uyarıp antikor üretiminin başlamasını sağlayarak ya da diğer mikroorganizmaları yutan fagosit hücreleri veya diğer T hücrelerini uyararak bağışıklık cevabını başlatıyorlar. Sitotoksik yani öldürücü T hücrelerinin işlevleri yüzeylerinde yabancı ya da normal olmayan molekülleri taşıyan hücrelere direkt saldırıyor. İnsanlarda MHC antijenleri insan lökosit antijenleri (human leukocyte antigens, HLA) olarak biliniyor. Doğal öldürücü hücrelerse MHC molekülüne bağlı olmayan hücreleri de fark ediyor. Dolayısıyla yabancı pek çok hücreye saldırma potansiyeline sahipler. Fagositler, granülositler ve mast hücreleriyse farklı görevlerle donatılmış diğer bağışıklık sistemi hücrelerinden.
Eklemlerdeki hasar nedeniyle şişlik, ağrı ve ısı artışı belirtileriyle gözlemlenen otoimmün bir hastalık. Ayrıca kas, deri, akciğerler, kalp ve diğer organları da etkileyebiliyor.
Reklam
Vitilogo
Melanin üreten hücrelerin bağışıklık sistemi tarafından tahrip edilmesi sonucunda ciltte beyaz lekelerin oluşmasıyla kendini gösteriyor.
Sjögren sendromu:
Gözyaşı ve tükürük bezlerindeki hücrelerde oluşan hasar nedeniyle ortaya çıkan, göz ve ağız kuruluğu belirtileri gözlenen hastalık çoğu zaman başka otoimmün hastalıklarla beraber görülüyor.
Tip 1 diyabet:
Pankreasta insülin üretiminden sorumlu beta hücreleri bağışıklık sistemi hücreleri tarafından tahrip ediliyor ve insülin üretimi gerçekleşemiyor.
Bağışıklık Toleransı
Normal koşullarda bağışıklık sisteminin vücudun kendi doku ve hücrelerini tanıyıp onları yabancı antijenlerden ayırt edebilmesi bağışıklık toleransı olarak tanımlanıyor. Gösterilen bu tolerans merkezi (santral) ve periferal (çevresel) olmak üzere iki mekanizma sayesinde gelişiyor. Merkezi toleransda kendi vücut antijenlerini fark eden, kemik iliğindeki henüz olgunlaşmamış B hücreleri ve T hücreleri programlanmış hücre ölümüyle (apoptosis) ortadan kaldırılıyor, yani eleniyorlar. Bağışıklık toleransının gelişmesi için izlenen bu yol klonal silinme (delesyon) olarak adlandırılıyor. Çevresel toleransta ise T ve B hücreleri vücut doku ve hücrelerini fark etse de aktif hale geçmeleri için gerekli kimyasal sinyallerin olmaması nedeniyle tepki göstermiyorlar. Çevresel toleransın gelişmesinde izlenen bu yol ise klonal anerji olarak adlandırılıyor. Tolerans mekanizmalarında meydana gelen bir hata sonucunda otoimmün hastalıkların geliştiği düşünülüyor.
Camları ve sert cisimleri kesmek için elmas uç kullanılıyor; kullanılan bu elmasın pahalı olan süs elmasından farkı var mı? Yapay olarak da pahalı elmas yapmak mümkün oluyor mu? Eğer öyleyse elmasın herhangi bir değeri kalmayacağını düşünüyorum... Yoksa sanayide kullanmak için ayrıca düşük değerde bir elmas mı yapılıyor, elması değerli yapan ne oluyor? Cevaplandırırsanız sevinirim.
17 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.