Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Bilimin Öteki Yüzü

Senai Demirci

Bilimin Öteki Yüzü Gönderileri

Bilimin Öteki Yüzü kitaplarını, Bilimin Öteki Yüzü sözleri ve alıntılarını, Bilimin Öteki Yüzü yazarlarını, Bilimin Öteki Yüzü yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bugün çekim meselesinde, elmanın düşmesine o gün Newton'un şaşırdığından daha az şaşırmamız için bir sebep yok.
“Hayatta en hakikî mürşit bilimdir” derken, parantez içinde, “yani din değildir” demeye getiriyorlar.
Reklam
"Kısacası,bilimin 'felsefi' yorumunun alternatifi, bilimin 'bilimsel' yorumu değildir; bilimin 'imâni' yorumudur!"
"Peşin hüküm ise, hüküm değildir."
Bilimin Öteki Yüzü
Bilimin Öteki Yüzü
Meşhur fizikçi W. Heisenberg, “Gözlediğimiz şey tabiatın kendisi değil, fakat sorgulama metodumuza tâbi olarak kendisini gösterdiği şeklidir” sözleriyle, tarafsız, objektif bilim diye birşey olmadığını açıkça ortaya koyuyor.
Zira, zamanı ve mekânı klasik mutlak mânâlarından sıyırarak, onları kâinatın temeli olan harekete irca ediyoruz. Yani bu hareketin cereyanıyla, zaman ve mekân beraberce yaratılıyor. Yaratıcı için gelmiş, şimdi, gelecek gibi şeyler sözkonusu değildir. Çünkü, modern fizik ile görüyoruz ki, mekân da, zaman da, Allah’ın yaratma fiilinin biz gözlemci insanlar tarafından görülebilecek bir tarzda kendisini bize göstermesinden ibarettir. Buradan rahatça anlaşılır ki, Allah mekân ve zamanın içinde veya dışında değil, bunlardan tamamen münezzehtir.
Reklam
Yani, zaman kendi zâtında sabit, değişmez değildir. Zaman tamamen olayları gözleyene bağlıdır. Buna göre, zamanı ve mekânı iki ayrı varlık olarak düşünmemek, aslında ikisinin mekân-zaman diye dört boyutlu bir koordinatı teşkil edecek şekilde birbirine sıkı sıkıya bağlı olduğunu düşünmek gerekir. O halde, ne mekân zamandan, ne de zaman mekândan ayrı düşünülebilir.
Newton’a göre, bütün parçacıklar ve aralarındaki kuvvetler ilk yaratılışta Allah tarafından yaratılmış olup, nihaî temel taşlarıydı; daha ileri bir incelemeye, tahlile konu yapılamazdı. Kısacası, Newton kudretini sadece kâinatın başlangıcında göstermiş, daha sonra devreden çıkarmış bir Yaratıcıya, bir ‘İlk Muharrik’e inanıyordu. Bu İlk Muharrik kâinatı en başından yaratmış, kanunlarını koymuştu. Bu görüş, Newton’u ve genel olarak bütün Batı bilimini ve felsefesini etkilemişti.
Hawking’in Papa gibi düşündüğünü iddia ettiği Hıristiyanları ve Yahudileri bilemeyiz, ama biz Müslümanlar hiç de onun zannettiği gibi düşünmüyoruz. Bizim inancımızda, Yaratıcıyı bilimin açıklayamadığı yerde aramak mecburiyeti yoktur. Aksine, biz Müslümanlar, Said Nursî’nin yaptığı gibi, ‘kâinatta esbab ve müsebbebat (sebep ve sonuç) görünen eşyaya' bakarak, 'Allah'ın fiilleri'ni görürüz. Bilimler ilerleyip, sebepler arasındaki bağlantıların incelikleri ve manaları daha bir tebarüz ettikçe Allah'ın fiilini görmemeye değil, tam tersine biraz daha ayrıntılı olarak görmeye başlarız.
Zamanın Kısa Tarihi’nde, Hawking, Papa’nın duymasından çekindiği konuyu anlatıyor. Yani, kâinatın bir başlangıç ânı ve dolayısıyla bir yaratılış ânının mevcut olmadığını ileri sürüyor. Hawking’e göre, “kâinatın bir başlangıcı oldukça, bir Yaratıcısı olduğunu varsayabiliriz. Fakat kâinatın bir başlangıcı yoksa, bu, Allah’ın yaratıcı rolüne ilişkin derin şüpheler uyandırmaz mı?” Yine ona göre, "Yahudi, Hristiyan ve Müslümanların böyle bir başlangıca inanmalarının kaynağında, kâinatın başlangıcını açıklamak için bir 'ilk sebep' kavramının gerekli olduğunu sanmaları var. Bu yolla, kâinatta her olay bir önceki olayın sonucu olarak açıklanır, ama kâinatın kendisi ancak bir başlangıcı oluşuyla açıklanır." Yani, Yahudi, Hıristiyan ve Müslümanlar Hawking’e göre, sadece kendisinden önce hiçbir olay olmayan bir olaya ‘Allah’ın işi’ diyebilirler. Bir olay, kendisinden önceki bir olayla açıklandığı müddetçe, ona ‘Allah’ın işi’ denemez. Çünkü bu olay, bir önceki olayın sonucudur; Allah’ın işi değil.. O yüzden, bir Yaratıcıya inanmak isteyenler, kendisinden önce hiçbir olayla açıklanamayan, yani öncesiz, sebepsiz bir olay bulmak zorundalar. Kâinatın başlangıcı da bu iş için en uygun olaydır. Çünkü ondan önce sebep olarak gözükecek hiçbir şey yoktur.
Reklam
George Davis, bu cümleden olarak, şöyle diyor: “Kâinat şâyet—iddia edildiği üzere—kendini yaratabilmişse, kâinat bir Yaratıcının özellikleri ile donanmış demektir ve bu kabul edilirse, kâinatın kendisinin ilah olduğu sonucuna varmak zorunda kalırız.” Demek, tek bir ilahı kabul etmemenin karşılığı, ilahsızlık değil—başkaca herşeyi ilah kabul etmek. Yani, ilah muhakkak var.
Hayat ya bizim gezegenin yüzünde bulunan hayatsız maddede olan kimyevî reaksiyonlar ile kendiliğinden oldu veya bir Yaratıcının iradesiyle yaratıldı. "İkincisi," diyor Jastrow, "İlmi araştırmanın ötesinde, bir inanç meselesidir. Doğru. Ama, diğeri de bir inanç meselesi değil midir? O da, kesin bir delil olmasa bile, bilim adamlarının hayatın kökenine dair söylediklerini doğru kabul etme inancına dayanmıyor mu?"
Yaratıcı biz kâinatı anlayabilelim, böylece kendisini tanıyabilelim diye, sebep-sonuç çizgisi içinde yaratmayı irade etmiştir. Yaratanın sonuçları yaratmak için sebeplere ihtiyacı yoktur, ama biz O’nun nasıl yarattığını anlamak için sebeplere muhtacız.
Yoksa, sebepleri Allah’a verip, sonuçları da sebeplere verirsek, o sebeplere de sahip çıkacak başka sebepler çıkar. Sonuçta “Allah bazı şeylerin Hâlıkıdır” bile diyemeyiz. Ya da, olsa olsa, ancak kimi filozofların, kimi ‘mütekellimîn’in ve de Hıristiyan akidesinin kabul ettiği şekilde, Allah’ı ancak 'İlk Muharrik,' 'Müsebbib-i evvel,' 'sebepler arasında Birincisi' olarak tanırız yani aslında yine tanıyamamış oluruz.
Hıristiyanlıktaki mekanik kâinat anlayışı, “Allah sebepleri yapıyor, sebepler de sonuçları yapıyor” demeye gelir.
237 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.