Dünyayı, nasılsa öyle "gördüğümüz iddiası, karakteristik özellikleri bizim ruhsal durumumuza bağlı olarak bunlarla bir "uyum" içinde, durmadan değişen bir dünyada, anlamsızdır.
Horozun hayatında ilk kez karşılaştığı gelincik ya da sansar, onun açısından yeni bir deneyim değildir, sadece geldiği bu dünyada "beklediği," "karşılaşmayı umduğu şeyin doğrulanmasıdır.
Varlığımızın olmazsa olmaz biyolojik çerçeve koşullarının üstüne körü körüne gidildiğini görmek, toplumsal reformcuların bilerek ya da bilmeyerek aleti oldukları bu vahim hatanın tanığı olmak insanı ürkütüyor.
Rüyalarımızın gerçekliği içinde ortaya çıkan kişi, olay ve nesnelerin, uyanıklık yaşantımız içinde olağan karşıladığımız nesnel istikrarlılıktan tıpkı arkaik dünyanın nesneleri gibi yoksun olduğunu hepimiz fark etmişizdir.