"Sana ,beni asla tanımamış olan sana."
Bu cümlede ne çok hatıra biriktirmiş, ne çok dert ve bir kadının çarpınışını ne güzel ifade etmiş. Stefan zweig neden her kitabın da kadını ön plana çıkarmış diye düşünmüyorum bile kadını en iyi anlatan yazarlardan olması beni bu romanlara daha çok bağlıyor... Biri bizden habersiz bir yerlerde bizden bir parça alarak yasiyormudur sizce,bu romandan sonra kendime sordum.
Ben bir bütün değilim herkeste bir parçam vardır kiminden haberdar kiminden habersiz. Burdaki suçlu her zaman ben miyim? Zannetmiyorum... Ben asla suçlu değilim çünkü benim olan bana ulaştı.
Bir kadının "çocuğum öldü, çocuğumuz." Cümlesinde acının tarifi bile olunamazken kitabı okurken kimi suçlayacağımı bilemedim gerçekten, ordaki suçlu kim? Yıllarca saklanan meçhul bi kadın mi yoksa yılardır habersiz kalan o beyfendi mi? Her şeyden habersiz olan o çocuk mu? Kimki bu suçlu!!
Yoksa o küçük haliyle kendinden yaşca birine âşık olan o masum kız miydi?! Evet evet kessinlikle oydu ve ardından gelen bekleyişleri,susuşlari ve gizli gizli bakışları... Günah keçisini seçmek işte bu kadar basit... Bu kitaptan sonra neyi anladım,kimse suçlu değil ve kimsede masum da değil ,olması gereken olmuş,olmamislarin yassini tutmak neye çare,baş ucunda bi ölü yan tarafında bi mum geçmişe yolculuk ve hüzün dolu anılar...
Böyle bitemeliydi bu hikaye, kavuşmalıydı meçhul kadın ve her şeyden habersiz beyfendi....