İlginçtir ki; eşini küçük gören, pasif-agresif yapıda bir adamla yaşam geçirmesi, kadının kendi çaresizlik, acizlik hissini kuvvetlendirir ve ayrılmasını daha da güç hale getirir.
Kendi ihtiyaçlarını küçümseyen ve görmezden gelen bazı hastalar için, ihtiyaçları üzerinde konuşmak neredeyse bilmediği bir dili konuşmaya çalışmak gibi gelecektir.
Bir kişinin düşünce tarzı hakkında ‘bozuk’ yorumu yapmakla kişinin yorumu yapandan daha az akıllı biri olduğunu söylemek arasında anlam yakınlığı olduğunu kabul etmeliyiz. Kendisinin zaten arıza olduğuna inanan kişiler, düşünce tarzındaki bozukluklara odaklanan bir terapötik yaklaşımı, anlaşılmama ve kabullenilmeme olarak algılayabilirler.
Bu şekilde aşırı fedakarlıkta bulunmanın pek çok olumsuz sonuçları vardır. İlk olarak, hakkını - isteklerini talep edemeyen bir terapist, hasta için iyi bir rol model oluşturamaz. İkinci olarak, bu terapistler profesyonel sınırları silikleştirebilir; hasta her ihtiyacı yanında olan terapistin, kendisinin bir arkadaşı mı yoksa bir profesyonel mi olduğu konusunda kafa karışıklığı yaşar. Üçüncü olarak, aşırı fedakarlık yapan terapistler , hastayı rahatsızlık verici maruziyet denemelerine teşvik etmekte zorlanırlar. Dördüncü olarak, terapistin fedakarlık yapıp ücretini talep etmemesi, hasta tarafından terapistin verdiği hizmetten emin olmaması şeklinde yorumlanabilir. Hatta bazı hastalar, en sonunda çok büyük fatura ile karşılaşacakları endişesi yaşıyor. Son olarak da, seansların normal süresinin dışına taşırılması, hastada ‘ başka sınırların da ihlal edilmesine izin verilebileceği’ - örneğin cinsel yakınlık veya terapisten çeşitli taleplerde bulunulması gibi- izlenimi doğuruyor.