Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Bin Hüzünlü Haz

Hasan Ali Toptaş

Bin Hüzünlü Haz Sözleri ve Alıntıları

Bin Hüzünlü Haz sözleri ve alıntılarını, Bin Hüzünlü Haz kitap alıntılarını, Bin Hüzünlü Haz en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bu, insanoğlunun baştan beri kurtulamadığı ve sonsuza dek de asla kurtulamayacağı, tuhaf bir yazgıymış; zaten önce ne yapıp edip bin bir güçlükle kıvrana kıvrana yaratır, sonra yaratma sevinci gibi gözüken hazin bir teslimiyetle yarattığının kulu kölesi olur, ardından da ille onu ellerimin arasında tutacağım, ya da içinden bir daha, bir daha doğacağım diye, kendini hırpalaya hırpalaya helak olur gidermiş...
Her yeri soluksuz bir bekleyiş sarıyordu işte o zaman.
Reklam
Şehrin ve hayatın içinde, şehirden ve hayattan uzak, uzun uzun geceler geçirecektik. Kenarları, bize dünyanın öteki ucunda yankılanıyormuş gibi gelen incecik kalem cızırtılarıyla süslenmiş; içi sancılı daktilo tıkırtıları, alın kaşımalar, deri değiştirmeler, yarışırcasına yan yana yürümeler, efkârlı efkârlı sigara içmeler, dudak bükmeler, aniden kalkıp şıngır şıngır oynamalar ve kâğıtların beyazlığına doğru yayılan belli belirsiz gülümsemelerle doldurulmuş; hem dervişlerin çile odalarına hem de cennetin sonsuzluğuna benzeyen, bir varmış bir yokmuş tadında, uzun uzun geceler...
...derken, ormandan ancak ormanın içindeyken, dışını hayal ederek çıkabileceğimi düşündüm.
...hiçbir şey düşünmeden, sanki boyutları akla hayale sığmayan bir resmin hem içinde hem dışındaymışım, sanki ruhumu ele geçiren bir sonsuzluğun karşısındaymışım, ya da hemen hemen her şeyle ilişkimi çoktan kesmişim de artık yüreğimin bir köşesindeymişim gibi öylece dikiliyordum.
İşte böyle kaç hafta, kaç ay, kaç yıl, ya da kaç koca yüzyıl dolaştım bilmiyorum.
Reklam
Sonra, ansiklopedi sayfalarındaki küçük puntolu harflerin arasında yaşayan bir zamanların ünlü gezginleriyle, saatlerce oturup yüz yüze konuşabilirmişim. Yalnızca konuşmakla da kalmayıp, onların serüvenlerinde yer alan balta girmemiş ormanların uzak uzak çınlayan karanlık böğürtüleriyle vahşi sessizlikleri arasına dalabilirmişim hatta; okyanuslara açılabilir, yaklaşıldıkça uzaklaşan kayıp bir ufkun belirsizliğine doğru yıllarca yol alabilir, korsan saldırıları, fırtınalar, salgın hastalıklar, cesetler ve sonsuzluk gibi gözüken bitip tükenmez gecelerle dolu zorlu bir yolculuğun sonunda kimsenin bilmediği topraklara ayak basabilir ve böylece heyecanın, korkunun ve sevincin yanı sıra, her insana nasip olmayan keşif duygusunu da tadabilirmişim...
Ya da, o ana dek gördüklerimle daha sonra görmeyi düşündüklerimin bir aradalığı içime sığmıyordur da, gövdemle birlikte ruhum yavaş yavaş derken kalktım.
...artık ben onu yakalamak için değil de, sırf bu kaçışın güzelliğini yakından görebilmek için koşuyordum sanki.
Bakmasına baktı ama, aradığı şeyin yerde mi, gökte mi, yoksa bu ikisinin dışında kalan başka bir zamanda ya da mekânda mı olduğunu bilmiyor gibiydi. Görünüşe bakılırsa, bunu pek bilmek de istemiyordu sanki; kafasındaki belirsizlikle ormanın belirsizliği arasında tıpkı bir belirsizlik bilgesi gibi öylece durmuş, arayışını olağanüstü bir coşkuyla, sessiz sedasız sürdürüyordu.
Reklam
Ama, tam da bunu istediğim ve içimden kelime kelime geçirdiğim anda, bir de bakıyordum ki sokağın sonuna gelmişim ve önümde bambaşka bir sokak duruyor. Zamanın daha hızlı aktığı, bambaşka bir sokak... Yürüyordum ister istemez. Zaten yürümeyip diretsem bile, zamanın hızlılığı beni elimden eteğimden tutup kendi içerisinde savrulup duran insanların, otomobillerin, eşyaların, seslerin ve ışıkların karmaşasına doğru çekiyordu.
Sonra, kim bilir artık ben kapağını bile görmediğim kaç bin kitabın içinde aynı anda, hangi duygularla gezinirken, zaman birdenbire kuşlara dönüştü.
Aslında, şimdi siz çok uzaklarda, bozkırdaki o mahşeri kalabalığın yanı başında beklerken, ben burada, içinde bulunduğum bu sınırsızlığa boşluk demenin yersiz olacağını düşünüyorum.
Aklımdan geçen düşüncelerim, zamanlarım..
Öyle ki; zaman, kimi zaman gölgesini denize bırakmış, kocaman, kasvetli bir dağ olarak çıkıyordu artık karşıma. Kimi zaman hışımla inen bir deli yağmur olup gövdemi tepeden tırnağa sırılsıklam ıslatıyor, kimi zaman insanın bakışlarını aydınlığıyla geri püskürten bembeyaz bir kar halinde birikip bütün yollarımı kapatıyor, kimi zaman da uğul uğul uğuldayan uçsuz bucaksız bir orman kılığına girip beni ısrarla derinliklerine, o uğultuların gitgide sessizliğe dönüştüğü ıssız yerlere çağırıyordu. Hem de, derinliklerinin gözükmeyişinden oluşmuş, gizli bir dille... Bir yandan da, bu dil yetersizmiş gibi, bendeki bazı duyguları kışkırtan bilinmezliklere doğru şöyle hafifçe, dal dal eğilip kalkıyordu sanki ve o böyle eğilip kalktıkça, kendi hışırtılarının içinde yüzen yaprakların hem yeşil, hem sarı, hem de beyazmış gibi gözüken karanlığında birtakım kıpırtılar beliriyordu. Bir görünüp bin kaybolan ve ancak bir yürüme düşüncesi kadar yürümeye, bir savrulma isteği kadar savrulmaya, ya da bir uçma hevesi kadar uçmaya benzeyen, kırık dökük, birtakım kıpırtılar...
Büyük kelimesine sığmayacak kadar büyük ve harikulade bir ân olacaktı o ân...
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.