1876'da Türkmenle Osmanlı arasında Çukurovada bir savaş oldu. Osmanlı Türkmeni yerleştirmek, toprağa çakmak, ondan vergi almak, onu asker etmek istiyordu. Türkmense buna karşı koyuyordu. Dövüş beter oldu, bu dövüşte Türkmen yenildi ve iskan edildi. O gün bugündür bu yenilginin acısı, iskanın kepazeliği hiçbir Türkmenin yüreğinden çıkmaz.
Savaşta yenilmelerine, zorla iskan edilmelerine, sürülmelerine karşın Türkmenin hepsi buna boyun eğmedi. İskandan, sürgünden kaçanlar gene eski yaşamlarını, konup göçmeyi sürdürdüler. Ama gittikçe Yörüklük zorlaşarak bugüne kadar geldi, hele bugünlerde çekilmez bir hal aldı.
Yörükler bu kışı Çukurovada insanca geçirebilmek, köpekler gibi kovalanmamak için türlü yollara başvururlar. Çareler ararlar. En akıllıca çare Ceren çaresidir. Çünkü çok örneği görülmüştür. Obalar, Yörükler güzel kızlarını bir yerliye vermişler, gitmişler, o yerlilerin evlerinin yanına evler kurmuşlardır. Bir Ceren kız bir yerliyle evlenirse bütün oba toprak bulacak, yerleşecektir. Cereni bu işe razı edebilmek için bütün oba, yediden yetmişe çalışırlar. En keskin çareyi sonunda Kel Musa bulur.
Derken güz geldi çattı. Aşağıdaki, başını almış göğe gitmiş ulu çınar sapsarı kesildi. Sarının üstünde inceden kızıltılar dolaşıyordu. Ulu çınar bu hale gelince artık Çukurovaya göç etme zamanı gelmiş demektir.