bu kitaba ilişkin düşüncelerimi toparlamakta oldukça zorlanıyorum. evvela kitabı iki ayrı parça olarak değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum. kitabın ilk yarısında oldukça tatsız tuzsuz hikaye içinde hikaye fevkalade anlamsız tesadüfler sonucu ortaya çıkan politik propagandalar edebi dilden uzak bir skandal mevcut idi fakat ikinci yarısında yazar, yazar olduğunu anımsamış olacak ki gerçekten dili ustalıkla kullanmaya başlamış, propagandaları edebiyat içinde etitmeyi başarmış, karakterleri, duyguları, yaşananları gerçekten tüm yoğunluğu ile yansıtmış. kitabın başından sonuna dek Samuel Samler her ne hissediyor ise aynısını hissediyorsunuz, sıkılınca sıkılıyor, aşık olunca aşık oluyor, kafası karışınca kafanız karışıyor, buhranlar yaşadıkça buhranlara gömülüyorsunuz. yine kitabın başından sonuna olumsuz tatsız tuzsuz bir hava hakim. ayrıca kitabın sonunun biraz zoraki bir hisler sonucuna bağlandığını hissediyorum. kitabın içeriğindeki politik hususlara ilişkin ise çok ofkeliyim, kitabı alırken asla böylesine politika bezeli bir eser okuyacağımı düşünmemiştim, özellikle kitabın ilk yarısında rezalet bir politik propagandayı andırır iğrenç bir dil vardı ve zaten televizyonu açınca karşılaştığım şeylerin aynısı bizim bildiğimizi bize ne anlatıyorsun yani. ayrıca günümüz politiğine ilişkin eserlerden hiç hazetmem hele ki böyle yarısı kurgu yarısı gerçek hayat bezeli ise ki bu durumda tamamen çorba oluyor neyi uydurdu neyi gerçek olarak yazdı diye. yine de ikinci kısım bir kitaptan alınacak tadı verdi denebilir.