Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Rakamların Evrensel Tarihi I

Bir Gölgenin Peşinde

Georges Ifrah

Bir Gölgenin Peşinde Sözleri ve Alıntıları

Bir Gölgenin Peşinde sözleri ve alıntılarını, Bir Gölgenin Peşinde kitap alıntılarını, Bir Gölgenin Peşinde en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Büyükler rakamları sever. Onlara yeni bir dostunuzdan söz ettiğinizde, size hiçbir zaman önemli şeyler sormazlar. Hiçbir zaman: "Sesinin tonu nasıl? Hangi oyunları sever? Kelebek biriktiriyor mu?” diye sormazlar size. Hep "Kaç yaşında? Kaç kardeşi var? Kaç kilo? Babası ne kadar kazanıyor?" diye sorarlar. Ancak o zaman tanıdıklarını sanırlar onu. Büyüklere "pembe tuğladan, pencerelerinde sardunyalar, çatı- sında güvercinler olan... güzel bir ev gördüm" derseniz, bu evi bir türlü gözlerinde canlandıramazlar. Onlara: "Yüz bin franklık bir ev gördüm" demeniz gerekir. O zaman haykırırlar: "Ne hoş".
Reklam
Peki öyleyse, on tabanı nereden geliyor? Onluk'un "bütün için bir anaörnek" oluşturduğunu düşünen kimi yazarlar bu olguyu Kayra'yı işe karıştırarak açıklayabildiklerine inanmışlardır. "Bütün sınırsız bir çokluk olduğundan, diyordu bunlardan biri, bir Düzen gerekiyordu. Bu düzen de küme ile öğeleri arasında bir dengenin önceden
Sayfa 123Kitabı okudu
Büyükler rakamları sever. Onlara yeni bir dostunuzdan söz ettiğinizde, size hiçbir zaman önemli şeyler sormazlar. Hiçbir zaman: Sesinin tonu nasıl? Hangi oyunları sever? Kelebek biriktiriyor mu? diye sormazlar size. Hep ''Kaç yaşında? Kaç kardeşi var? Kaç kilo? Babası ne kadar kazanıyor? diye sorarlar. Ancak o zaman tanıdıklarını sanırlar onu. Büyüklere pembe tuğladan pencereleri de sardunyalar, çatısında güvercinler olan... güzel bir ev gördüm'' derseniz, bu evi bir türlü gözlerinde canlandıramazlar. Onlara ''100.000 franklık bir ev gördüm.''demeniz gerekir. o zaman haykırırler. "Ne hoş" Bu teknisyen ve maddeci toplumumuzda niceliğin anlamının niteliğin anlamına nasıl açık bir biçimde baskın geldiğini söylemektedir.
Sayfa 6 - tübitakKitabı okudu
Kolyeleri, kürkleri, sepetleri alışılmış beden tekniğine başvurarak “saydılar” ama, savaşta ölen askerler (tazminatın belirleyici öğesi) çakıllarla ve çubuklarla “sayılmıştı”.
Reklam
Rivarol şöyle diyordu: “İnsan evinde merdivende oturmaz, ama onu kullanarak her yere çıkar, her yere ulaşır; aynı şekilde insan aklı da sayılarda yaşamaz, ama onlarla bilime ve her türlü sanara varır.”
Sayıların insanoğlunun ulaşabileceği uzaklıkta bulduğu en karmaşık, en soyut kavramlar arasında yer aldığı doğrudur. Bu icat, kuşkusuz, insanlığın en büyük fetihi değilse de, en büyük fetihlerinden biridir. Çünkü dil, yazı ve aritmetik arasında, insanın en çok vakit harcadığı, sindirmekte en çok sıkıntı çektiği, sonuncusudur. Öyle ki, insanlar çağlar boyu ondan gizemli bir korku duymuş, hattâ çoğu kez tanrısal güçlerle tek tek numaraları özdeşleştirmiş, sayıların simgelerini adın ve bireyin sözde temel bir öğesi saymaya kadar götürmüştür işi.
Herkes sayı saymaya on parmağıyla başladığından, şu anda varolan sayılama dizgelerinin çoğu on tabanına dayanır.
Eninde sonunda saymayı öğrendiğinden beri nesnelerin doğasıyla insanın önüne konmuş, hattâ dayatılmış olduğuna kolayca inanabileceğimiz en doğal taban olan beş tabanı, nasıl oluyor da evrensel olarak benimsenmiyor? Başka deyişle, insanoğlu, saymayı öğrenirken, kaçınılmaz olarak beş tabanına itilmedi mi? Öyleyse niye ona, yirmiye hattâ altmışa (ileride sözünü etme fırsatı bulacağımız Sümerlerde olduğu gibi) kadar çıkılıyor? Parmaklarının yardımıyla yalnız beşe kadar değil, daha ötesini saymayı bilen halkların sayılama dizgelerinin tabanı yapmak üzere niye yeniden dörde indikleri sorusu daha da bilmece doludur. Dünyadaki farklı toplumlann birçoğunda kullanılan dizgeleri topladıktan sonra bu sorun üzerine dikkatle eğilen M.Conant'a göre, burada çözüm umudu vermeyen bir gizem bulunmaktadır. L. Levy Bruhl tam olarak "Ama bu yapay bir bilmecedir" diye yanıtlar soruyu. "Bilmeceyi dile getirirken bizimkine benzer [yani, bizim "uygar" toplumlarımızın düşünsel alışkanlıklarını taşıyan, bizim mantıksal işlemlerimizle tanışık] tek tek kafaların bu işlemler için bir sayılama dizgesi kurduklarını, bu dizge için de kendi deneyimlerine en uygun tabanı seçmiş olmaları gerektiğini varsayıyoruz. Oysa bu sayıltı temelsizdir. Gerçekte sayılamalar, kendilerinden ayırılmaması gereken diller gibi, ortaklaşa zihniyete bağlı olan toplumsal olgulardır. Her toplumda bu zihniyet bu toplum tipine ve onun sezgilerine sıkı sıkıya bağlıdır.
Sayfa 127Kitabı okudu
35 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.