Bir Gün Tek Başına kitaplarını, Bir Gün Tek Başına sözleri ve alıntılarını, Bir Gün Tek Başına yazarlarını, Bir Gün Tek Başına yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
32’de Elazığ cezaevinde bir Memedimiz vardı bizim. Kara kavruk oğlan. Sovyet sınırındaki bir karakolda askerlik yapmış. Sonra gelmiş memlekete; bir gün kahvede, ’’Rusların karakolları fena değildi, aç değildiler,’’ gibi bir söz etmiş. ‘’Komünist oldun.’’ deyip bizim yanımıza tıktılar bunu. Beş vakit namazında. Cin gibi bir oğlan. ’’Okuman yazman var mı?’’ dedik. ‘’Harfleri tanıyorum da birbirine vuramıyorum‘’ dedi. Okuyamıyordu. Epey kaldı bizimle…. Bir gün ‘’ Ne vakit gözü açılacak, ne vakit gerçekleri görecek bu halk ‘’ gibisine dertleşiyoruz.. ’’Baba.’’ dedi, "bu millette benim gibi, harfleri tanıyor da birbirine vuramıyor.’’
Ülkede sınıf yok değil, bizim aydınlarımız sırtını vermesini bilmez sınıfa… Dramı da bu..Toplumu sınıflar değiştirir, kişiler değilki… Tek başlarına uğraşır dururlar zavallıcıklar. Düşman kurnaz. Okul kitaplarını bile hep, tek başına aydının yiğitliklerine övgü ile doldurmuştur. Namık Kemal, Tevfik Fikret.. Nazım!ı da böyle bir övgüyle budayıp kitaplara sokarlarsa şaşmayın!
Vedat Türkali
Foto : "Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı" filmindeki Semra Hoca karakteri Vedat Türkali'nin ödüllü romanı "Bir Gün Tek Başına"yı okuyor.
Bir Gün Tek Başına, 1974 Milliyet Yayınları Roman Ödülü'ne ve ardından 1975 Orhan Kemal Roman Armağanı'na layık görülür.
Son dönemde sürekli ikinci el kitap alır okurum. Son okuduğum Vedat Türkali’nin “Bir gün Tek Başına” romanı da bunlardan biri. Muhtemelen özel kütüphane tasfiyesi olan bir baskısı var elimde kitabın. Demokrat Parti döneminde özellikle 1960 darbesi öncesini anlatıyor kitap. Biraz spoiler verme pahasına okurken yaşadığım bir anı anlatmak istedim. Kitabın bir yerine baş kadın karakterimiz baş erkek karakterimizi sarhoş ve kendinden geçmiş vaziyette bir arabaya bindirip birlikte kaldıkları eve doğru giderken kadın evden hızlıca çıktığı için yanına para almadığını fark eder. Ne yapacağım diye düşünürken aklına adamın cebinden cüzdanının alıp taksi parası vererek para üstünü cüzdana yerleştirirken adamın çocuğunun fotoğrafını görür. Fotoğrafta başka kişilerin de olduğu kenarlarındaki kesiklerden anlaşılır. “Belki de karısı vardı yanında” diye düşünür. Tam da bu sırada arka sayfaya geçtiğimde bir yerlerden kesilmiş olduğu belli olan bir küçük kız fotoğrafı düştü önüme. Kısa süreli bir şok geçirdim. Velhasıl kelam ikinci el kitap okumanın böyle acayip yanları var. Kim bilir kimin hangi duygularına dokunuyoruz elimizdeki kitapta…
Bir Gün Tek BaşınaVedat Türkali · Milliyet Yayınları · 19755,2bin okunma
Osmanlı'ya karşıydı Ankara'ya yerleşmiş Mustafa Kemalciler. Ulusçuluk adına söyledikleri buna benzer şeylerdi. Peki onlar ne yaptılar? Kaldırabildiler mi bu yabancılaşmayı? Daha da arttırdılar. Batı'ya, doğrusunu söyleyelim şunun, Batı kapitalizminin geliştirdiği toplumlara özenen, o ekine, o ürüne, o yaşama bağlı, vurgun ATATÜRKçü aydınımızla halk arasında Osmanlıdakinden daha büyük uçurum var şimdi. Bir de iyice ortaya dökülen yaşantı biçimi, kadın erkek ilişkilerindeki zıtlık, ahlak sorunu, din sorunu bindirdi. DEVRİMLER yaptı Atatürkçü aydınlarımız!.. Bir tek devrim, temelde devrim, gerçek devrim yapabilseydi ya, halkla el ele verip. Halkı ekonomik özgürlüğüne kavuşturacak devrim. Değişmeyen tefeci bezirgan, finans kapital düzeninde çiğnenen, ezilen, sömürülen halkın şapka giymeye, latin harfini kullanmaya, kızını okula göndermeye, karısını çarşafsız gezdirmeye zorlanması, bunları savunan aydınla halkı kanlı bıçaklı etmekten başka ne sonuç verdi? Öyle bir tefeci bezirgan, finans kapital oyunu ki kötü şeyler diyemiyoruz bunlara işin kötüsü!..
Babai ayaklanmalarını, Alevi, Sünni kışkırtmalarını biraz inceleyin; çalışan, savaşan, direnen, yine de sürekli sömürülen, kırdırılan bu halktır. Türk halkıdır. Aydın nerede? Osmanlı sarayında, yöresinde. Bir gereksinmenin zorunlu kıldığı mimarlık yapıtlarını çıkarın; bilim, düşünce, sanat, edebiyat, dil olarak yararlı ne kalmıştır bu altı- yedi yüz yıllık Osmanlı aydınından? Bugün Baki, Nefi, Naili mi yakındır bize? Yunus, Pir Sultan, Karacaoğlan mı? Hangisinde bütünleşiriz halkımızla? Birincileri bugün aydınımız da anlamıyor. En ateşli savunucuları bile nereye koyacaklarını bilmiyorlar bunları. Ölmüş... Halkla yaşamamış ki.
Aydın, halka, yığına dayansa kalmayacak korkusu, güçlü bulacak kendini. Orda da yolunu kesen bir başka mutsuzluk var. Çok eskilerden, tarihten gelen. On üçüncü yüzyıldan sonra halkından kopmuş Türk aydını. İşin acı yanı, ileri aydın da kopuk bugün halktan. Yalnız devlet yasakları, düzenin baskısı ayırmıyor bizi halkımızdan, yapımızla da ayrıyız; duygumuzla, düşüncemizle, inançlarımızla, belki en önemlisi de dilimizle ayrıyız. 700 yıldır ayrıyız. Ülkücü, eylemci, halkçı aydının en yüce örneğini vermiş Türk halkı. Türkmen hocasını, Yunus Emre'yi çıkarmış. En soyut kavramları, düşünceyi nasıl iletmiş halka!..