Bir Kutlu Sefer sözleri ve alıntılarını, Bir Kutlu Sefer kitap alıntılarını, Bir Kutlu Sefer en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Ahmet Yesevi, Rasulullah Efendimiz’in 63 yaşını doldurduğunda dünyadan göçmesini kendine örnek aldı. 63 yaşına girdiğinde yer altında bir halvet hücresi hazırlattı. Bu tarihten sonraki tüm hayatını tamamen irşad ile geçirdi.
Derviş sürekli bir seferdedir. Bu sefere "seyr u sülûk" denir. Seyirdedir, çünkü sürekli hayatın değişimine kalbin salimliğiyle cevap verir. Hareket halinde, seyahat halinde, sefer halindedir. Derviş zamanın çocuğudur. Bu seferde konaklar vardır, duraklar vardır. Derviş aynı zamanda sülüktadır, yani yola bağlıdır. Başka bir yola sapmaz. Derviş bu sefer sırasında her durakta biraz daha değişir. Bu değişim hep daha iyiye, daha güzele, daha doğru- yadır. Adam olmaktan Adem olmayadır, hamlıktan olgunluğadır, ben olmaktan o olmayadır...
Derviş içinde sefer ettikçe dışındaki seferi de güzelleşir.
İnsanlar onun elinden, dilinden, kalbinden emin olurlar.
İnsan, imtihanın bizatihi nimet olduğunu anlamaya başlar.
Böylece çekilen bütün sıkıntılar, çileler de ballaşır.
“Sûfî ibnü’l-vâkitdir, yani vaktin oğludur. Yani her vakit içinde o vakitte işlenmesi en hayırlı olan şeyle meşgul olur. O vakit içinde kendisinden istenen görevi yerine getirir.
Şeyh Gâlib Dede de öyle der:
‘Geçdi gün, ferdâyı ko, sâat bu sâat, dem bu dem.’
Yani bugün geçti, yarını bırak, saat bu saattir, dem bu demdir.
Sûfî o yüzden vakti de Allah’a bağlayan kişidir.
Niyâzi Mısrî hazretleri de aynı anlamı terennüm eder:
‘Ne mâziyim, ne müstakbel
Her ânın annesiyim ben.’
Sûfîler sadece vaktin çocuğu değildirler. Bir de ‘ebu’l vakt’ olan sûfiler vardır. Yani ‘vaktin babası’ olanlar. Bunlara ‘sâfî’ denir.
Mevlâna bu iki kavramın arasındaki farkı şöyle açıklar: “Sûfî ibnü’l-vakittir, ama sâfî vaktin ve hâlin üstündedir.”
Tasavvufun esası Peygamber Efendimiz’in ahlâkıdır. Bu ahlâk ile ahlâklananlara ‘sûfî’ denir.”
Lisânı ağızda olanlara değil, Lisânı gönülde olanlara yår et bizi.
Tebessümü simasında olanlara değil, tebessümü gönülde olanlara kat bizi. Aşkı tende sananlara değil, aşkı ruhunda can bilenlere arat bizi.
Lisânı ağızda olanlara değil, lisânı gönülde olanlara yar et bizi.
Tebessümü simâsında olanlara değil, tebessümü gönülde olanlara kat bizi.
Aşkı tende sananlara değil, aşkı ruhunda can bilenlere arat bizi.
“Halvet, insanlardan kaçış değildir. Aksine zihni, aklı, gönlu kuru kalabalıktan temizlemek demektir. Yalnız kalmak halvet ise, bir de halk içinde olup kalbi Hak ile olmak vardır. Buna da “celvet” denir. Halvetilerin hedefi bu celvettir. Aziz Mahmud Hüdâyî bunu şöyle söyler: “Bizim halvetiliğimiz, Celvetiliğimizdir.”
Yine Hüdâyî hazretleri şöyle der:
‘Halvetten ettim rıhleti
Kesrette düzdüm vahdeti’
Yani, “Halvetten uzaklaştım, kalabalık içinde Allah ile yalnız kaldım.” Bu, Nakşiler’in “halvet der encümen” ilkesinin aynısıdır.
Halvet çiledir. Allah için bütün zorluklara göğüs germe eğitimidir.”