Can Yücel'in asıl ününe ulaşması 1965'ten sonra siyasal şiirlere yönelmesi ile olmuş. İlk basımı 1974'te yapılan "Bir Siyasinin Şiirleri" kitabında hem günlük siyasetle ve doğrudan cezaevi hayatıyla ilgili hem de lirik aşk şiirleri var.
Siyaset veya aşk... konu ne olursa olsun artık onu şiirindeki üslubundan tanımak mümkün. Çünkü şiirlerinde öfkesini alaycı, boyun eğmeyen bir konuşma diliyle, halkın sık kullandığı ifadelerle, yer yer küfürlerle ifade ettiğini görüyoruz.
Şair bu üslubunu Freud'a bağlayarak "kişinin, dış baskıların hışmı karşısında kendi özünü hırpalattırmamak için, hatta yitirmemek için kullandığı bir savunma mekanizması", "baskının, acının üstüne gidiş" olarak açıklıyor.
Ve son olarak beni gülümseten bir anekdot:
"Başlangıçta kimseye de özenmedim doğrusu. Türk şiirinde bir devre, hani çok şaşaalı devresinde öğrendiğim şeyler oldu tabii. Garip'ten, Fazıl Hüsnü Dağlarca'dan öğrendiğim şeyler oldu. Bir ara, çok küçükken, lisedeyken Nazımvari şiirler yazdım. Hatta o zaman yazdığım bir şiirim var, devrim üzerine. O zaman evrimci sosyalistim ben. İşin yavaş yavaş olacağına inanıyorum. 'Sezaryene lüzum yok, dokuz ay bekleyelim' diye Nazımvari bir şiir yazdım. Babam bir arkadaşıyla oturuyor, 'oku' dedi bana şiiri. Okudum. Arkadaşı, 'Ali' dedi, 'bu çocuğa dikkat et, komünist oluyor.' Oysa ben başka bir şey söylüyordum. Ama Nazım'ın üslubuyla yazmışım ya beni komünist sanıyor."