Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Hiç Gitmek İstemediler

Bizim Dimitri

Harun Çelik

Bizim Dimitri Sözleri ve Alıntıları

Bizim Dimitri sözleri ve alıntılarını, Bizim Dimitri kitap alıntılarını, Bizim Dimitri en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
''İnsanlık başka bir şey arkadaş... Rum, Türk, Müslüman, Ortodoks olmadan önce şu insan olma becerisini bir gösterelim, gerisini sonra gene konuşuruz.''
Sayfa 229 - Kent KitapKitabı okudu
Ben hep şunu söylüyorum, hırsız feneri gibi görmek ve göstermek istediğimiz yere tutmayalım ışığı. Hatta elimizde hiç fener olmasın, biz direkt tepe lambasını yakalım ve tüm oda aydınlansın... Tabloyu iyi ve kötü, güzel ve çirkin tüm çıplaklığı ile görelim.
Sayfa 187Kitabı okudu
Reklam
Tarih, hiçbir halkın sonsuza kadar esir edilemeyeceğinin ve inançların baskı ve zorbalık ile değiştirilemeyeceğinin binlerce örneği ile dolu.
Bir kuş nereye uçarsa uçsun ancak kendi yuvasında mutludur. İnsanın dönüp geleceği bir evi olmaz ise gitmenin de bir anlamı olmaz.
Yunanistan'da Samsun Horonu
Bu satırlarımı okuyan Samsunlu hemşerilerim olacaktır eminim. Başta onlarla paylaşmak isterim. Yunanistan’ın Preveze’sinin Yeni Samsun köyünde bizim Rumlar “Samsun Horonu” diye bir horon oynuyorlar. Bunu duyunca tuhafıma gitti açık konuşmak gerekirse. Çünkü horon deyince akla Trabzonlular, Rizeliler, Giresunlular gelir. “Bu horon Karadeniz’e aitse bu Karadeniz Ordu’da bitmiyor ya, niye Samsun’da ve Ordu’da kemençe çalınmaz, horon oynanmaz?” diye düşünmüşlüğüm vardı. Tevekkeli değil, mantıklı düşünmüşüm aslında. Bunu buradaki Samsunlu Rumlar ile oturup muhabbet etme imkânı bulunca anladım. “Biz kemençe eşliğinde Samsun Horonu oynarız” dediler. Samsun horonu nasıl oynanır çok merak ettim doğrusu. Adamlara, “Hadi amcalara bir şarkı söyle çocuğum.” denilen çocuk muamelesi yapamazdım, o yüzden nasıl bir şey olduğunu göremedim. Ama buralarda, Samsun’da bile kimsenin varlığından haberinin olmadığı bir Samsun horonu olduğunu, Samsun’dan buraya göç eden Rumların halen bu horonu canlı tuttuklarını öğrendim. Konuyla ilgili birileri bu satırları okur da “Sahi neymiş şu Samsun horonu, bi bakıp öğrenelim.” derse, işte ben haberini verdim, benden günah gitti… Bir de dikkatimi çeken ilginç bir detay da şu oldu. Burada yaşayan ve Bafra’dan göç eden insanların bir kısmı, “Siz nerelisiniz?” sorusuna “Nebyanlıyım” cevabı veriyorlar. Malumunuz Bafra civarında Nebyan Dağı var. Halen üçüncü kuşak insanlara soruyorsun adam Nebyanlıyım, diyor.
Gufo Yayınevi
herkes için istanbul öneml
Bana deseler ki senin için ölmek nedir? Bir gün artık ölene kadar İstanbul'a gidemeyeceksin deseler, işte o gün benim öldüğüm gün olur.
Reklam
Mübadele
Yol arkadaşlarımızdan Hatice Teyze, büyük annesi Safiye Hanım’ın ölen bebeğini nasıl denize attığını anlattı bize. Denize atılan bebeğin hikâyesini dinlerken damarlarımdan kan çekildi. Safiye Hanım, eşi ve dört çocuğu ile binmiş gemiye. Üç oğlu olan Safiye’nin en küçüğü ise kızmış. Zaten hasta, sıska ve bakımsız olan yavrucak deniz yolculuğu esnasında annesinin kollarında ölmüş. Gemilerde çok sert ve tavizsiz uygulanan bir kuralmış ölen kişinin derhal denize atılması. Çünkü bulaşacak en küçük bir hastalık ile gemide bulunan yüzlerce insanın hayatı tehlikeye giriyormuş. Safiye kıyamamış yavrusuna ve kimseye öldüğünü söylememiş. Birkaç gün koynunda saklamış yavrusunu ama sonra görevliler fark etmişler. Çok merak ettim acaba biri mi gidip ispiyon etmiş yoksa bir görevli kendisi mi fark etmiş? Sonra o küçük kız çocuğunu annesinin koynundan alıp denize atmışlar.
Gufo Yayınevi
Nergiz Teyze’nin annesinin doğup büyüdüğü köydü ve annesinin evini arıyorduk. Çok geçmedi, köy içinde yaptıkları birkaç konuşmanın ardından Nergiz Hanım, annesinin yaşadığı ve göç ederken kapısını üstüne çekip anahtarını yanına aldığı evi buldu. Kapıyı çaldığında orta yaşlı bir Rum kadın kapıyı açtı. Selamlaştılar ve Nergis Hanım derdini anlattı. Rum kadın, sanki kırk yıldır beklediği bir misafir gelmiş gibi kollarını açtı ve Nergiz Teyze’ye sıkı sıkı sarıldı. Bayağı bir uzun kucaklaştılar. Ben de öyle kalakaldım, daldım gittim. Hüsnü Abi’ye “La abi bu Rumlar ile Türkler hani birbirlerine kan can düşmanı idiler, nedir habu gördüğümüz tablo? Bunlar sanki kırk yıllık dost gibiler” diye sordum. Hüsnü Abi sadece bir gülümseme ile karşılık verdi ve bir şey demedi.
Gufo Yayınevi
Denizin iki yakasında mübadelenin öyküsü...
Bu topraklar ne acılara, ne kahırlara, ne ihanetlere, ne dostluklara, ne aşklara şahit oldu. Birçoğu ne kâğıda döküldü ne kelimeye. Ama bazen toprağa kulak verince insan, toprağın sesinde duyuyor gibi o hikâyelerin türküsünü. Allahtan türküler var, ağıtlar var, ezgiler var da birçok hikâye o mısralar vesilesi ile günümüze kadar taşımış kendini.
Benzeyen kültürel motifler çatışma alanı değil, kavuşma alanı olarak algılanmalıdır.
Reklam
Bize düşen halklar arasına duvar örmek değil, köprüler kurmaktır.
Gülcemal Vapuru
Gülcemal ise üstüne türküler yazılan, ayrılığın ve aynı zamanda kavuşmanın sembolü olmuş bir gemi. Özellikle Karadeniz’de bir efsane halinde türküleri söylenen, şiirleri okunan bir gemiyi de muhafaza edemediğimizi şuracığa not düşeyim. Tarihimize ait hiçbir şeye sahip çıkmamak ile meşhur olan bizler, Gülcemal’i bir dönemin hatırasını yaşatmak için bir limana çekmek yerine, 1950 yılında sökmüş ve hurda parasına satmışız. Ne diyeyim aferin bize!
Gufo Yayınevi
Terkedilmek zorunda kalınan topraklar, arkada bırakılan anılar, meçhul bir ülkenin bilinmeyen köylerinde, kasabalarında, şehirlerinde yeniden kurulmaya çalışılan ama hiçbir zaman eskisi gibi olmayan hayatlar. Renkler farklı, dinler farklı ama hasret ve acı aynıydı.
Amerika ve İsrail karşıtlığımı yazarak ve konuşarak dünya âleme ilan etmiş bir insanım lakin bu iki emperyalist ülkenin, her günahı örten bir şal gibi kullanılmasını da çok itici buluyorum. Bir kere de “ Biz nerede yanlış yapıyoruz acaba?” diye sormak aklımıza gelmez.
Ben ülkemi seviyorum. Ülkeyi sevmenin, o ülkenin üzerinde yetişen ağaçtan çiçeğe, kelebekten böceğe kadar her şeyi sevmek olduğuna inanıyorum. Bu ülkenin ağacını, kuşunu, kelebeğini bile severken; bu topraklarda bizimle birlikte yaşayan, nefes alıp veren Allah'ın yarattığı tüm insanları da sevmek gerektiğine tüm kalbimle inanıyorum. Anadolu toprakları üzerinde yaşayan, benden farklı bir dil konuşan, benden farklı bir dine mensup olan; ten rengi, göz rengi, saç rengi benden farklı olan ama 'insan' olan herkesi de seviyorum. Bu sevgi, ne Müslümanlığımdan ne de Türklüğümden hiçbir şey eksiltmiyor. Bilakis kendimi daha bir insan hissediyorum.
54 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.