Zuhrinin devrinde, hadis kitaplarıyla, muhaddislerle ve hayatlarıyla ilgili rivâyetlerden de anlaşıldığı vechile, hafıza artık hadis,
naklinin tek vasıtası olmaktan çıkmış , fonksiyonu geniş ölçüde
yazı ya intikal etmiş bulunuyordu.
Mezkur devrin kitaplarına ait çoğaltılabilecek haberlerin belki de enteresan olanı, Zühri'nin karısının, kocasının etrafında daima gördüğü kitap yığının eve getirilecek olan diğer üç zevceden daha tahammülfersa olduğunu söylemiş olmasıdır.
Bazı selefleri gibi, hicri birinci asırda, hadislerin bazı yazılı vesikaları bulunduğuna dair kayıtlara rastlayarak, Müslüman alimlerin,
yanlış olarak hadisleri tamamıyla - şifahi malzemelerden ibaret addettikleri zehabına kapılmış ; buna mukabil müteakip asırlarda meydana getirilen musannef hadis kitaplarının -daha evvel bazı hadis
vesikalarının mevcudiyetini kabul etmesine rağmen- malzemelerini
hadis ravilerinin şifahi haberlerinden topladıkları neticesine varmıştı.
İşte, "Buhari'nin kaynakları hakkında araştırmalar„ adlı tetkike
asrımızda hakim böyle bir anlayışın tesiri altında, Buharinin, şifahi
malzeme yanında faydalandığı muhtemel birkaç filolojik kaynağının ortaya konulabileceği ümidiyle başlanmıştır. Böyle bir tesirle
bir müddet aksi istikametlere teveccüh eden araştırmamız ancak
islami rivayetin diğer rivayetlere benzemeyip raviler zinciri altında
yazılı kaynaklar ihtiva etmekten ibaret hususiyetinin dikkati çekmiş olmasından sonra verimli bir mecraya girmiştir.
Buhari’nin Sahih’inde Ebu Ubeyde’den veya başka birinden alındığına dair her hangi bir şekilde işaret edilmeden iktibas olunmuş öyle garip gramer meseleleri vardır ki, bunların mülahazası, kitaba sonradan izafe edilen şartların ne kadar muhayyel olduğunu göstermeğe kâfidir. Bu hususun şarihler içinde Buhari’yi en çok savunan İbni Hacer tarafından