Bağların başında yine duman var,
Telaşlı uçuyor beyaz martılar;
Fırtına kudurmuş zalim bir kinle...
Annecim, bir lahza kalbimi dinle:
Benim içimde de fırtınalar var,
Müşfik kollarınla gel, boynumu sar,
Ruhumu kaplayan buzları erit!
Senden hiçbir zaman kesmedim ümit!
İçimin her mahzun üşümesinde,
Güneşli bir nağme titrer sesinde,
Isıtır kalbimi tatlı bakışın.
Ah anne, bu sene, bu zalim kışın
Koynunda solarsam bir yaprak gibi,
Isıtacak sensin yine o kalbimi.
Dizlerinde geçti on sekiz yaşım;
Göğsünde bir yer aç, bu yorgun başım
Kalbinin üstünde dinlensin biraz.
Daima şefkatli gözlerinde yaz,
Daima şefkatli ellerin sıcak...
İğil de azıcık gözlerime bak:
Ruhumu kavrayan elemi dinle,
Söndür bu ateşi nazlı sesinle!...
Güneşten bir parça gibi gözlerin
Gönlüme akıtsın ışıklarını;
Bir musiki gibi sesinin derin
Ahengi anlatsın bana yarını:
Yarın! Büyük yarın! Beklenen yarın!
Yurdun her köşesi çiçeklenecek;
Ağrısı dinecek ıstırapların,
Fazilet, zulmeti, zulmü yenecek.
Esaret acısı bir kabus gibi
Çökmüştü biçare omuzlarına;
Hepsinin bunalmış, ezilmiş kalbi;
Ümitsiz bakıyor gözler yarına.
Şu yanda yaralı bir delikanlı,
Ötede matemli bir taze dul var.
Bütün gözler yaşlı, ufuk dumanlı,
Her göğsün altında bir yara kanar...
Bu kadar elemli bir günde doğdun,
Ey büyük Türklüğün büyük güneşi!
Zulmü parçaladın, zalimi boğdun,
Söndürdün bayrağa salan ateşi.
Yaralar sarıldı, yaşlar silindi,
Parladı zulmetten eriyen gözler;
Her kalbe ümidin ışığı silindi,
Ümitle gülmeğe başladı her yer.
Çelikten kolunla tuttun elinden,
Kaldırdın mustarip, hasta vatanı.
Cihan! Hayretle bak! Tarih, iğil sen!
Ey ati, kemali, "Kemal" de tanı!...
Bu toprağın bağrında bir coşkun çağlıyanız;
Dağdan dağa atlarız, coşar, taşar, güleriz.
Türk'ün kolunda kuvvet, damarlarında kanız;
Biz tarihe bir altın yaprak açan elleriz!
Kızıl alevler saçar atımızın yelesi,
Ovaları inletir nallarımızın sesi.
Biz Türk süvarisiyiz: İyi bak, iyi tanı!
Rüzgarlarla yarışır hücumlarda atımız.
Yakarız yurdumuza kem gözlerle bakanı
Şimşeklerden hız alır çelik mızraklarımız.
Kızıl alevler saçar atımızın yelesi,
Ufujları çınlatır nallarımızın sesi.
Tayyareciyiz, Türkelinin hakimiyiz biz,
Tayyaremizin geçtiği yollarda kalan iz,
Bir nazlı Güneş parçası halinde parıldar.
Kartal gibi yükseklere, yükseklere akmak,
Kandil yerine Ayları, yıldızları yakmak:
Tayyarecilerin böyle hayat şevkini okşaré
Göklerde o mağruru muzaffer süzülüşler...
Afakı tutan kahkahalar, canlı gülüşler,
Yerden bize rüzgarla uçan tatlı selamlar.
Vaktile bütün aleme baş eğdiren ecdat!
Evladını gör! Varsa, bütün kaygını sök, at:
Türk ordusu, bak, ceddini göklerde selamlar!
Engin denizler gibi hülyalı gözleriniz,
Günün tunç ışığı ile kızıllaşmış deriniz,
Ağzınızda bir ıslık hayata meydan okur!
Azimli kollarınız yener fırtınaları,
Hür alınlarınızı öper sabah rüzgarı
Gece yıldızlar size nurdan bir çelenk dokur.
Karşınıza çıkacak düşmanın bahtı kara:
Sizi tanımayanlar sorsunlar dağlara,
Şan dolu mazinizi bir anlatsın Akdeniz.
Coşsun yine mazinin coşkun hatırası ile
Hıçkırsın uzun, uzun, Barbaros'un yasile,
Tıpkı bir genç dul gibi dövünsün berrak deniz.
Sonra da, ey bugünün genç, gürbüz gemicisi
Sen dağıt onun güzel çehresindeki sisi
Sen oun tarihine şerefli satırlar yaz!
Zafer aşkile coşkun damarlarındaki kan,
Hiçbir an gülmesin karşında hain düşman
Hiçbir gün diyemesin: Şerefin dünkünden az!
Doldun mu kalbimize, yine her sene gibi,
O nazlı renklerinle, çiçeklerinle, bahar?
Üstünde dolaştığın toprağı dinle, bahar!...
Her zerresi taşıyor binlerce şehit kalbi!
Gülme bu sene bahar! Bağır, ağla bu sene!
Bahar uykundan ayrıl, bir lahza yere in de,
Toprakların altından gelen sesleri dinle!
Solan dudaklarınla, bükülen dizlerinle
Sen de gel Rabbe yalvar gönlümün mabedinde,
Gülme bu sene bahar; bahar, ağla bu sene!