“Kendini asırlardır yaşayan yaşlı bir ağaç gibi mi hissediyorsun?
Eğilmiş, bükülmüş, unutulmuş ve çok yorgun mu?
Öyleyse şu an bulunduğun yerden kafanı kaldırıp gökyzüne bak ya da hemen balkona çık ve doğayı izle.
Gökyüzündeki bulutların ahenkle selam verip, geçip gidişini izle.
Kuşların kanat çırpışlarını dinle...🦋
Çiçeklere, böceklere, insanlara bir bak.
Gözünü kapat ve derin bir nefes al... Havanın ciğerlerine doluşunu hisset ve
birkaç saniye sonra gözünü açarak nefesini ver.
Bak buradasın.
Ya aldığın nefesi geri veremeseydin?
Ya bir daha gökyüzünün maviliğini göremeseydin?
Ya kulakların bir daha duyamasaydı?
Bunlara sahipsen ve yapabiliyorsan şükret ve bir kez daha tutun yaşama.
Pes etme, güçlü ol ve seni üzen tüm şeyleri bulutların üzerine koy.
Sonra sana uzaktan el sallayarak gidişini izle o bulutun.
Bu kadar işte... Dünyanın üzüntüsü bu kadar.
Geçip gidici, kalıcı değil.
Sen, sen ol ve asla ümidini yitirme. Düştükçe kalk bir daha koş, yoruldukça bir köşede dinlen ve bir daha koş. Koşmaktan yorulma, bıkma.
Çünkü hayat güçlü ve SEN olunca güzel..”
Hayatımıza yeni açılan sayfalar olacak.
Peki sayfaların rengi ne olacak?
Siyah mı? Beyaz mı? Ya da gri mi?
Ah, bilemiyorum.
Hangi renk olursa olsun, içine yazılan yazılar rengarenk kalemlerle yazılmış olsun. Siyahım içinde renklerim dans edişini seyredeyim.
Çünkü bu hayat renkler olmadan çok sıkıcı..