En Eski Ceza Kolonisinde ve Diğer Öyküler Sözleri ve Alıntıları
En Eski Ceza Kolonisinde ve Diğer Öyküler sözleri ve alıntılarını, en eski Ceza Kolonisinde ve Diğer Öyküler kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
İnsanın akşamleyin evde kalmaya kesin kararını vermiş görünürken, hırkasını giymiş, akşam yemeğinden sonra aydınlık masanın başında oturur ve önüne filan işi ya da falan oyunu katıp bitirince her zamanki gibi uykuya yatmayı düşünürken, dışarıda sevimsiz, evde oturmayı gayet tabii kılan bir hava varsa, hele şimdi masanın başında, kalkıp gitmenin herkesin şaşırmasına neden olacağı kadar uzun bir zamandır oturuyorsa, zaten merdivenler de karanlık ve bina kapısı kilitlenmişse ve bütün bunlara rağmen ani bir huzursuzlukla kalkıyor, üstünü değişiyor, hemen sokak kıyafetlerini giymiş olarak çıkagelip gitmesi gerektiğini söylüyor ve kısa bir vedadan sonra bunu yapıyorsa, arkasında, daire kapısını vuruşundaki şiddetin derecesine uygun olarak az ya da çok bir kızgınlık bıraktığını zannediyor, kendini bu beklenmedik bir şekilde bahşettiği özgürlüğe olağanüstü bir canlılıkla cevap veren uzuvların sahibi olarak sokakta buluyorsa, bu tek bir karar ile içinde bütün karar verme kabiliyetinin toplanmış olduğunu hissediyor, her zaman verdiği önemden daha büyük bir önemle, en çabuk değişikliklere girişmeye ve katlanmaya ihtiyaçtan da çok gücü olduğunu görüyorsa ve böylece o uzun sokakları arşınlıyorsa - o zaman bu akşamlığına ailesinden tamamen ayrılmış olur, ki aile bir tarafa hiçliğe doğru kayıp giderken, kendisi sapasağlam, keskin çizgileriyle kapkara, kabalarına vura vura yükselerek gerçek görünüşüne ulaşır.
Bütün bunları pekiştiren şeyse, insanın akşamın bu geç saatinde, nasıl olduğuna bakmak için bir arkadaşa uğramasıdır.
Çoğu zaman caddedeki insanlar düşüp ölüveriyorlar. O zaman dükkan sahipleri önü mallarla dolu kapılarını açıyorlar, çarpçabuk ölüyü alıp bir eve götürüyorlar, sonra dönüyorlar, dudaklarında ve gözlerinde bir gülümseme, başlıyorlar konuşmaya: 'İyi günler-gökyüzü soluk-ben bir sürü eşarp satıyorum- ah evet, savaş.' Eve fırlıyorum, defalarca elimi kaldırdıktan sonra sonunda kapıcının penceresini tıklatıyorum. 'Sayın Bay,' diyorum samimi bir şekilde, 'biraz önce buraya ölü birini getirdiler, gösterin bana onu lütfen.' Adam kararsız bir şekilde olmaz anlamında başını iki yana sallarken ben kesin bir tavırla 'Sayın bay, ben sivil polisim. Bana derhal ölüyü gösterin,' diyorum. 'Ölüyü mü?' diye soruyor neredeyse hakarete uğramış gibi. 'Hayır, burada ölü falan yok. Burası saygın bir evdir.' Ben selam verip gidiyorum.
"...sözde parıltılı, tüm dünyada itibar gören bir hayat, fakat aslında hep hüzünlü, insanlar kendisini ciddiye almadığı için giderek daha hüzünlendiği bir hayat."