Gökkuşağı vuran kıyılar sulara iniyor
Yelken açmış gemiler çayırlarda yüzüyor
En saf kızlar
Çırılçıplak koşuyor erkeklerin gözünde
Ve çitin ötesinden alçakgönüllülük
Çocuklar, diye bağırıyor, bundan güzel dünya yok!
Çalıyor dünyanın en doğru anı!
Uzanmış yatıyor şimdi yanık savaş giysileriyle,
Sessiz saçlarında artık esmeyen bir meltem,
Sol kulağında unutulmanın ince bir dalı
Kuşların birden uçup gittiği bahçeye benziyor
Karanlıkta susturulan bir türküye benziyor
Kirpikleri tam "Hoşça kalın, çocuklar" derken
Ve şaşkınlığın taşa dönüştüğü anda duran
Bir meleğin saatine benziyor...
Uzanmış yatıyor yanık savaş giysileriyle.
Kara yüzyıllar çevresinde
Uluyor korkunç sessizliğe köpeklerin iskeletleriyle
Ve yeniden taş güvercinlere dönüşen saatler
Kulak kesilmiş dinliyorlar;
Oysa gülüşler kavrulmuş, oysa toprak sağırlaşmıştı,
Oysa hiç kimse duymamıştı onun son çığlığını
Ve onun son çığlığıyla tüm evren boşalmıştı.
Yalnız sol kulağının boşluğunda ince kum tanecikleri,
deniz kabuklarında görülen. Demek ki sık sık deniz
kıyısında yürümüş tek başına, aşkın acısı ve
rüzgârın uğultusuyla.
Ben bugün o dünkü ben değilim
Bana duymayı öğretti rüzgargülleri
Geceleri eritip tersyüz ediyorum sevinçleri
Bir güvercinliği açıp unutuş saçıyorum
Ve çıkıp gidiyorum arka kapısından göğün
Hiçbir şey söylemeden bakışlarımla
Saçlarına karanfil gizleyen
Bir çocuk gibi.
O vahşi ezgiyi içen kadınları,
Ovanın ötesinden çıkıp gelecek kara haberi,
Sonra kapının eşiğinde duyulacak nal seslerini
bekleyerek
Umarsızlığı umarsız kılan kadınları anlatıyorlar
Onun o sıcak okşanmamış başını
Hayat dolu o iri gözlerini anlatıyorlar
Hayatın hiç terk etmeyecekmiş gibi dolu olduğu gözlerini!
Ey güneş, sen değil miydin ölümsüz olan?
Kuş, sen değil miydin hiç dinlenmeyen mutluluk anı? Aydınlık, sen değil miydin bulutun korkusuzluğu?
Ve sen, ey bahçe, çiçeklerin eğlence yeri,
Ve sen, kıvrılan kök, manolyanın kavalı!
Uzanmış yatıyor şimdi yanık savaş giysileriyle,
Sessiz saçlarında artık esmeyen bir meltem,
Sol kulağında unutulmanın ince bir dalı
Kuşların birden uçup gittiği bir bahçeye benziyor Karanlıkta susturulan bir türküye benziyor
Kirpikleri tam "Hoşça kalın, çocuklar" derken
Ve şaşkınlığın taşa dönüştüğü anda duran
Bir meleğin saatine benziyor...