Claude Gueux’ya bir bakın. Şüphe yok ki iyi işleyen bir kafa, iyi niyetli bir yürek. Ama kader onu öyle kötü bir topluma soktu ki sonunda hırsızlık yaptı; toplum onu öyle bir hapishaneye koydu ki sonunda birini öldürdü.
Gerçekten kim suçlu?
O mu?
Biz mi?
Fikirleri olan bir adamı düşünmeyen insanların arasına koyun, karşı konulamaz bir çekim yasasıyla, bir zaman sonra tüm karanlık beyinler, mütevazılık ve hayranlıkla bu parlak beynin etrafında dört döner.
Başımıza kişisel ya da toplumsal bir felâket geldiğinde, toprakta kalan enkaz yığının nasıl tasarlandığını incelersek, neredeyse her zaman kendine inanan, kendine hayran, vasat ve dik kafalı bir adam tarafından körü körüne yapıldığını görürüz.