Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Çocuklar Büyükler Ve Tavşanlar

Erdal Atabek

Sayfa Sayısına Göre Çocuklar Büyükler Ve Tavşanlar Sözleri ve Alıntıları

Sayfa Sayısına Göre Çocuklar Büyükler Ve Tavşanlar sözleri ve alıntılarını, sayfa sayısına göre Çocuklar Büyükler Ve Tavşanlar kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bu toplumun insanları neden hep ‘birilerinin çıkıp kendilerini kurtarmasını’ bekliyorlardı. Demokrasi neden bir türlü gerçek yerine oturmuyordu? İnsanlar neden sadece kendi haklarını ‘in­san hakkı’ sayıyor, ‘başkalarının hakkını’ çiğnemekten çekinmi­yordu? Başkalarının hakları çiğnenirken neden kayıtsız kalıyorlar­dı? 'Özgürlük' kavramı neden doğru anlaşılamıyordu? İnsanlar, neden ‘özgürlük’ dedikleri zaman sadece ‘kendilerinin, kendileri gibi düşünenlerin, kendileri gibi davrananların özgür olmasını’ isti­yorlardı?
Sayfa 10 - pdf
‘İnsan neden kitap okur?’ sorusu değişik biçimlerde yanıtla­nabilir. 'Merakını gidermek için’, ‘zaman geçirmek için’, 'uykusu­nun gelmesi için’, ‘bilmediği konuları öğrenmek için’, ‘kendinden başkalarının hayatını öğrenmek için', ‘hayallerini doyurmak için' gibi yanıtlar bunların bazılarıdır. ‘Neden kitap okumuyorsunuz?’ sorusunun da toplumumuzda yaygın iki yanıtı vardır: ‘Zamanım olmadığı için’ ve ‘kitap alacak parayı bulamadığım için’ Aslında ‘kitap okumaya zamanı olmamak’, zamanı kullanma becerisinin gelişmemesiyle ya da kitap okuma isteğinin, alışkanlığının olma­masıyla açıklanabilir. ‘Kitap alacak parası olmamak’ da bir önce­likler sorunudur.
Sayfa 13 - pdf
Reklam
Bir kitabı okurken, düşünmeye zamanınız vardır ya da olmalıdır. Okuduğu­nuz bir yeri yeniden okuma olanağınız vardır. Üzerinde düşünebi­lir, okuduklarınızı tartışabilirsiniz. Oysa bunları televizyon izlerken yapamazsınız. Orada daha hızlı algılar vardır, izleyeni pasif bir konuma getirir. Kitap okuyucusu ‘aktif durumdadır, ‘gelişime’ katkısı vardır. Onun için de kitap okumanın yeri başka araçlar tarafından doldurulamaz.
Sayfa 14 - pdf
Ve çocuklar...
‘Sonra yavrusunu göğsüne bastırmış bir kadın söz aldı ve bize Çocuklar’dan söz et, dedi. Ve El Mustafa yanıtladı: Sizin diye bildiğiniz evlatlar gerçekte sizlerin değildirler. Onlar kendini özleyen Hayat’ın oğulları ve kızlarıdırlar. Sizler aracılığıyla dünyaya gelmişlerdir ama sizden değil­dirler. Sizlerin yanındadırlar ama sizlerin malı değildirler. Onlara sevginizi verebilirsiniz ama düşüncelerinizi asla. Çünkü onların kendi düşünceleri vardır. Onların vücutlarını çatabilirsiniz ama canlarını asla. Çünkü onların canları geleceğin sarayında oturur ve siz­ler düşlerinizde bile orayı ziyaret edemezsiniz. Kendinizi onlara benzetmeye çalışabilirsiniz ama onları kendinize benzetmeye kalkışmayın hiç. Çünkü hayat ne geriye gider, ne de geçmişle ilgilenir. Sizler, evlatların birer canlı ok gibi fırlatıldıkları yaylarsı­nız. Yayı geren, sonsuza açılan yolda kendine bir hedef edin­miştir ve oklarını en uzağa eriştirebilmek için kendi gücüyle sizleri gerer. Yayı gerenin elinde seve seve bükülün. Çünkü oku atan O güç, uzaklaşan okları sevdiği kadar elindeki sağlam yayı da sever. HALİL CİBRAN - ‘Ermiş’
Sayfa 16 - pdf
Bebek, sen farkında değilsin ama bütün bu olup bitenleri bilseydin çok gülerdin. Ellerini kollarını sallaya sallaya öyle gülerdin ki, çevrendekiler de gülmeye başlarlardı. Ama öyle kaygısız gülüp durma bakalım, senin sorumluluk sıran da gelecek. Her­kes senden öyle şeyler bekleyecek ki şaşıp kalacaksın. İlerde ‘böyle olacağını bilseydim geldiğim yere geri dönerdim' desen de boşuna. Hiç kimse geldiği yere geri dönemez. Gemileri yak­tın, köprüleri attın, artık yaşamak zorundasın. Yaşamak ve müca­dele etmek zorundasın. Ama hiç kuşku duyma. Elinden geleni yapacaksın ve yaşamayı başaracaksın. Benim hiç kuşkum yok.
Sayfa 20 - pdf
Bilinçli annelik
‘Bilinçli anne’ çocuğunun bütün gereksinmelerini karşılarken aynı zamanda onun öğretmeni, onun eğitmeni olduğunu da bilen annedir. Çocuğunun her şeyini kusursuz yapmakla övün­mek yerine, çocuğunun her yaşta kendi yapabileceği şeyleri ona yaptırmayı, bunları öğretmeyi, bunları yapma disiplinini kazandır­mayı amaçlar. ‘Bilinçli anne’, çocuğunun
Sayfa 27 - pdf
Reklam
Bilinçli annelik
Çocuklardan sevgi beklerken, saygı beklerken onlara da sev­gi göstermenin, saygı göstermenin gerektiğini bilmek ‘bilinçli anne’nin önemli bir kuralıdır. Sevgi ve saygıyı göstermelik, yap­macık, bir şey kazanmak için yapılan içi boş davranışlar yerine içtenlikli, gerçek, geliştirici davranışlar olarak benimsemek ancak bilinçli davranışlarımızın ürünü olabilir. Günümüzde bu kavramlar değişik amaçla insanları duygu yoluyla sömürmenin araçları kılın­maktadır. Oysa sevgi de, saygı da insanların temel erdemlerindendir. Onun için de bu davranışlarımızı içtenlikli, gerçekçi, geliş­tirici kılmak çocuklarımıza çok küçük yaşlardan başlayarak verdi­ğimiz örneklerle yakından ilgilidir. 'Bilinçli anne’lerin bu konudaki görevleri de çok önemlidir. ‘Bilinçli anne', çocukları için hayatı kolaylaştırmanın yolunu, ‘gereken her şeyi onlar için yapmak’ olarak algılamaz. Bunun doğru yolu, ‘çocuklarımıza hayatı kolaylaştırmanın doğru yolları­nı öğretmek’tir. Her şeyi onlar için hazırlayan, bunun için çalışan didinen anneler ve babalar gerçekte onlara yardım etmek yerine onları hazırcılığa, kolaycılığa, her şeyi başkalarından beklemeye, tembelliğe alıştırmaktadırlar. Oysa doğru bir insan yetiştirmek isti­yorsak, ‘kendi hayatını kurabilen, kendi geleceğini hazırlayan, kendi gücünü arttırarak hayata katılabilen’ çocuklar yetiştirmeyi öğrenmeliyiz. Bir Çin atasözünün dediği gibi: ‘Birisini bir kez doyurmak isti­ yorsanız ona balık verin. Eğer hayatı doymasını istiyorsanız ona balık tutmayı öğretin’
Sayfa 28 - pdf
Bilinçli Babalık
‘Bilinçli baba olmak’, geleneksel ‘güçlü ve otoriter baba' rolünden çıkarak ‘paylaşımcı ve arkadaş baba’ olmak demektir. Burada önemli olan gerek anneyle gerekse çocuklarla iletişimin ‘sevgi ve saygı temelinde paylaşımcı ve arkadaşça’ olabilmesi­dir. ‘Baba’, çocukların sahibi olmaktan vazgeçerek onların 'haya­tı paylaştığı insanlar' olduğunu kabul edecektir. Bu da onlara ‘eşitlik temelinde bir bakış açısı'yla bakabilmeyi gerektirir. Gerek aile içi sorunlarda, gerekse hayatın her konusunda ‘onların görüşlerinin, düşüncelerinin, duygularının önemi vardır’ Aile ken­di içinde ‘iletişimi sürdürür’ ‘Baba’, aile içinde herkesin ‘kişiliği­ ne değer verir’ Kendi dışında yaşayanların ‘ortak hayatı payla­ şan bireyler' olduğu bilinciyle hareket eder. Bu da onlara değer vermek, onların yaşadıklarını paylaşmak, sevinçlerine ortak olmak, üzüntülerini paylaşmak demektir. Onlara saygı duymak, onların hayatına değer vermekten geçer. Burada önemli olan ‘ba­ba’nın geleneksel otorite olmaktan vazgeçebilmesidir. Onun ‘her dediği’ değil, ‘doğru bulunan istekleri’ yapılacaktır. Bu da aile içinde düşünce özgürlüğünü, konuşma özgürlüğünü, düşündü­ğünü açıklayabilme özgürlüğünü gerektirir. Aile içinde bunu yapamayan toplumların genel hayat içinde de yapamayacakları bilinmelidir. Onun için de bizim demokrasimiz köksüz, temelsiz ve dayanaksızdır. Çünkü, demokrasinin dayanması gereken ‘bi­rey temeli’, aile içinde kurulamamıştır.
Sayfa 31 - pdf
Bilinçli Babalık
Bilinçli baba’, tutumuyla gerek eşini, gerek çocuklarını ‘geliştirici, kişilik kazandırıcı, kendi güvenlerini arttırıcı, hayata karşı donanımlı yetiştiren’ babadır. Eşine verdiği destek de eleştirici, hırpalayıcı değil, anlayan, dinle­yen, araştıran, sonra da konuşarak kendi düşüncelerini anlatan biçimdedir. O zaman eşler de, çocuklar da
Sayfa 32 - pdf
‘Çocuklar hayatın sermayesi, torunlar faizidir.' (Özdeyiş)
Sayfa 33 - pdf
Reklam
BEBEĞİN VAROLUŞ ÇABASI...
Yeni doğan bebek yaşamanın acemisidir ama kendi varlığını duyuracak kadar güçlüdür. Daha doğar doğmaz kendisi için gerekli araçlarını kullanmaya başlar. Bunlar, elleridir, ağzıdır, sesi­dir. Önüne gelen her şeyi tutmaya, kavramaya çalışır, tuttuğu şeyi ağzına götürür, emmeye çalışır. Böyle yapmasaydı meme emmeyi bilemezdi ve açlıktan ölürdü. Acıktığı zaman ağlar. Sesi­ni yükseltir ve bağırır. Kendini duyuramazsa kimse yardımına gelemez. Ama bebek ağlar, kendini duyurur, annesinin kendisine uzattığı memeyi tutmayı başarır, oradaki sütü emme başarısını gösterir. Bütün bunlar ‘refleks’lerdir. Henüz bilinçli bir çabanın ürünü değildir ama bebek bu refleksleriyle ‘varolur’ Ağlayarak kendini duyurması bir ‘varoluş’ çabasıdır. Kendini korur. Kendisine veri­len sütü emerek beslenmesini başarır. Annenin onu besleme içgüdüsüyle bebeğin beslenme içgüdüsü hayatın içindeki üretici buluşmalardır. Bunlarda -eğer dikkat edilirse- hayatın sürmesine ilişkin güçlü itilişler olduğu görülecektir. Sonradan dilimizde de çok kullanılan bir atasözüyle, ‘ağlamayan çocuğa meme vermez­ler’ sözleriyle bebeğin bu davranışı bir yaşama prensibi olarak kabul edilecektir.
Sayfa 38 - pdf
Bilişsel Gelişimi Nasıl Engelliyoruz?
12 ve üstü yaşlar için tanımlanan ‘bilgiyi her biçim­ de işleyebilme' gücü, ortaokul ve liselerde susturulan, düşüncele­ri sorulmayan, öğretilenden başka her olasılığı tepkiyle karşıla­yan bir eğitim sisteminde nasıl gelişecektir? ‘Resmi müfredat’ denilen ‘paket bilgi’nin dışına çıkmaya yönelen her çabayı önle­yen, her farklı düşünceyi sindiren, bunu yapmak için gereğinde öğrencinin öğrenim hayatını tehdit eden, her fırsatta şiddet kul­lanmaktan çekinmeyen bir eğitim sistemi hangi ‘bilişsel gelişim’e izin vermektedir? Yetkili pedagogların, kürsülerdeki psikologların, psikiyatrla­rın asıl görevi, bu soruları sormak, bu konunun görevlilerini eleş­tirmektir. Bu durdurucu, engelleyici, geriletici eğitim sistemi yerin­ de durdukça bu bilgileri kitaplara yazmanın, kürsülerde bilgi diye okutmanın ne önemi kalmaktadır?
Sayfa 61 - pdf
Toplumun Etkisi..
Çocuklarımız bugün anne babalarından çok televizyon rek­lamlarıyla, pop şarkılarının ritme eşlik eden sözcükleriyle karşılaş­maktadır. Bu sözcükleri, bu tümceleri öğrenmekte, bunları taklit etmektedirler. Bundan kaçınmak hemen hemen olanaksızdır. O zaman bütün bunları bilerek çocuğun dil gelişimine doğru katkı­ da bulunmanın önemini anlamamız gerekiyor. Çocuğu doğru geliştirmek için; -Anadil gelişimine çok önem vermeliyiz. -Sözcük hâzinesinin gelişimine önem vermeliyiz. -Sözcükleri doğru anlamlarıyla kullanmasına önem vermeli­yiz. -Hece vurgularının doğru öğrenilmesine önem vermeliyiz. -Konuşma isteğini desteklemeliyiz. -Çocuğu susturmanın, durdurmanın yanlış olduğunu bilmeliyiz. -İstemediğimiz sözcüklerin kullanımını doğal karşılamalıyız. -İstediğimiz sözcüklerin kullanımını pekiştirmeliyiz. - Dil-kültür bağlantısını bilmeliyiz. Bugün üniversite öğrencisi olmuş gençlerimizin bile çoğu kez kalabalık karşısında konuşmaktan çekinmeleri çocukluk dönemlerinde yeterli desteği alamamalarından, toplum önünde konuşma pratiklerinin olmayışından önemli ölçüde etkilendikleri­ni ortaya koymaktadır. Televizyon spikerlerinde bile 'Türkçeyi iyi konuşamama’, sözcükleri kullanma güçlüğü, yanlış vurgular gibi önemli eksiklik­ler görülmektedir. Oysa, güçlü bir kültürün temelinde ‘anadilini iyi kullanma’ etkeni çok önemlidir. Her alanda başarının ‘gelişkin bir dil iletişimi’ ile olduğunu, zengin bir kültür altyapısıyla desteklendiğini unutmadan çocuğu­muzun dil gelişimine yardımcı olabilmeliyiz.
Sayfa 64 - pdf
Kişilik geliştirilebilir. Kişilik yönlendirilebilir. Kişilik etkilenebi­lir. Sorun bunların nasıl yapılacağını bilmek, hangi yönde geliştiril­mek istendiğine karar vermektir. Biz burada ‘çocuğun kişiliğini kendisi için, kendi kişilik olgunlaşması için geliştirmek’ten söz ediyoruz. Ama bir çocuğun kişiliği ‘bağımlılığı arttırılarak' başkalarına bağımlı olacağı yönde de geliştirilebilir. Bir çocuk, bilinçlenmesi yerine bir inanca bağ­lanması amaçlanarak o inanç çerçevesinde de yönlendirilebilir.
Sayfa 68 - pdf
İlişkilerde ‘dikey eksen’, ‘toplumsal rollerin otoritesi’ni temsil edecektir; ‘yatay eksen’de, ‘kişisel yakınlıkları, dostluğu, arkadaş­lığı’ temsil edecektir. Aslında her iki eksene de doğru bir gelişim için gereklilik var­dır. Önemli olan, çocuğu bu eksenlerden tek birinin üzerinde tut­mamak, her iki eksendeki yerini de dengeli biçimde bulmasını sağlamaktır.
Sayfa 72 - pdf
41 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.