Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Delilikten Kurtar Bizi

Kenzaburo Oe

En Eski Delilikten Kurtar Bizi Gönderileri

En Eski Delilikten Kurtar Bizi kitaplarını, en eski Delilikten Kurtar Bizi sözleri ve alıntılarını, en eski Delilikten Kurtar Bizi yazarlarını, en eski Delilikten Kurtar Bizi yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Şişkonun içinde dikkatle dokunulduğunda kesinlikle acımayan yerler vardı, ama dinginleşip de bu yerlere kendisi dokunduğunda dayanılmaz bir acıyla tir tir titriyordu.
İnsanların yaşamı, karanlıklardan çıkarak bir süre bir mum ışığı çevresinde toplandıktan sonra, herkesin kendi karanlıklarına dönüp yok olmasından ibarettir.
Reklam
120 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
Futbolcular maçtan hemen sonra,adrenalin üst düzeydeyken açıklama yaptıklarında genelde saçmalarlar ve çoğunlukla kabalaşırlar.Bende bu mantıkla kitabı bitirir bitirmez kitap hakkındaki düşüncelerimi (kesinlikle inceleme değil) hemencecik yazmıyorum ,aradan birkaç gün geçtikten sonra dilimin döndüğünce birşeyler karalıyorum. Kitap iki uzun anlatidan oluşuyor her iki anlatidada iç burkan çocuklar var.Ben ikinci öyküyü daha çok beğendim.Ayrıntıya girip kitabın büyüsünü bozmak istemiyorum.Film başlar başlamaz filmi daha önce izlemeyen arkadaşlara Bruce Willis aslında ölüymüş der gibi olmaktan korkuyorum(6.his,kitapla hiçbir ilgisi yok yanlış anlaşılmasın) Bu yüzden ikinci öyküyü şiirsel bir şizofren hikayesi diyerek geçiştiriyorum.Kitaba adını veren ilk öyküde zihinsel engelli oğluyla delirmemek için kendini çocuğuna bağlayan babanın hikayesini okuyoruz.Uzun cümleleri ama çok akıcı bir dili var yazarın.Annenin ikinci planda kalması hatta daha ileri gideyim baba oğulu acılar içerisinde bırakıp arka planda kalışı kafamı kurcaladı durdu kitap boyunca.Şuan nedenini sanırım anlamış bulunuyorum,adanan kişi anne olsaydı hikaye bu kadar dokunaklı olmazdı heralde ,bilmiyorum nedense öyle bir düşünceye kapıldım.Bebek doğar dogmaz ilk anneye verilirya baba sabırsızlıkla sırasını bekler,baba bebeği kucağına alıp şaşkınca incelerken ,aile bireyleri ağlamaya başlarya onun gibi birşey sanırım.
Delilikten Kurtar Bizi
Delilikten Kurtar BiziKenzaburo Oe · Can Sanat Yayınları · 2000400 okunma
... karısının söylediğine göre, annesi babasını ‘öteki’ diyerek anmıştı. ‘Öteki’…; The Man… Bu, şişkonun aklına bir İngiliz ozanın bir savaş şiirinden bir bölümü getirmişti. Şiirde ‘man’ sözcüğündeki ‘m’ büyük harfle yazılmıştı. Bir anımsamadan daha çok, her ânın var olması söz konusuydu. Tıpkı ‘arı toprak’ mezhebinin İlâhilerinin müteveffa büyükannesinin ruhunda, ömür boyu yaşaması gibi, bu şiir de bir dua benzeri onun ruhunun ve bedeninin ayrılmaz parçası olmuştu. Ona göre, ‘öteki’nin savaşın en civcivli zamanında Çinli dostlarının art arda öldüklerini öğrendiği sırada yalvarmasını anlatıyordu. “The voice of Man: O, teach us to outgrow our madness.” Eğer bu ses— “Ne olur, bize deliliğimizden kurtulmayı öğret”—‘öteki’nin sesiyse, diyordu şişko, ‘bizim deliliğimiz’ aynı zamanda onun ve benim deliliğimdi. Şimdiye kadar, bu dizeleri bir dua gibi mırıldandığında ‘bizim deliliğimiz’ şişkoya göre her zaman onun ve oğlu Eeyore’nin deliliğiydi. Ama şimdi artık bu iki sözcük yalnızca ‘öteki’ ve kendisi için geçerliydi; başka kimse için değil. ‘Öteki’ o kerpiç odasındaki berber koltuğunda yığılı ağır kitlesiyle gözleri kapalı, kulakları tıkalı durumda, durmadan bu duayı yinelemişti: “Lütfen, ona ve bana, delilikten nasıl kurtulacağımızı öğret.”
Bir ilkyaz günü öğleye doğru, saunadan çıktıktan sonra duş yaptığı sırada, önünde dikilen esmer tenli tanımadığı bir adamı görünce aklı adamakıllı karıştı. Aynanın üstünü kaplamış olan buğunun kuşkusuz bunda bir rolü olmuştu, ama tanımadığı o adam kendisiydi. Aynayı dolduran görüntüyü ayrıntılarıyla inceleyince, birçok zihinsel bozukluk belirtisini hiç kuşku duymadan saptadı. Ama bu kez kendisini tümüyle saracağa benzeyen ve giderek daha çok sıkıştıran bu deliliği kendisiyle paylaşacak artık ne oğlu ne de babası vardı. Onun için geriye kalan tek özgürlük, bu deliliğe tek başına göğüs germekti.
On yıl önce her iki gözümün de görme gücü tamdı. Bugün biri çaresiz olarak bozuk. ‘Zaman’ın görünümü değişti; şimdi atılan bir taş yüzünden ezilen bir göz yuvarının oluşturduğu tramplenden atlamış bir ‘zaman’ söz konusu. O zamana dek ‘zaman’la ilgili düşüncemin olağanüstü çocuksu bir yanı vardı. Arkanızda bakışlarıyla sizi bir burgu gibi delen ve önünüzde size tuzak kuran o insanı kıvrandırıcı ‘zaman’ duygusunun ne olduğunu henüz bilmiyordum.
Reklam
“Bugün için ben yalnızca ‘şimdiki zaman’ın alanında yaşıyorum; en azından bilinçsiz olarak. Zamanı geriye getirme makinesiyle geçmişe yolculuk yapma oyununun kuralını biliyor musun? Hayır mı? Peki öyleyse, dinle! On bin yıl önceki dünyaya gitmiş bir adam düşün: O dünyada bu adam hiçbir şey yapamaz, iz bırakacak hiçbir şey. Çünkü bir yandan, on bin yıl öncesinin gerçek ‘zamanı’nda yoktur; öte yandan, iz bırakacak herhangi bir şey yapmış olsa, o dünyanın son on bin yıllık tüm tarihi bundan ötürü elbette çok önemsiz derecede, ama yine de kesin olarak değişmiş olacaktır. Ben, şimdiki ‘zaman’da yaşamadığım için, burada, arkamda en ufak bir iz bırakmaya hakkım yok.”
... gözyaşlarım başımın içinde boşluklar açmıştı ve duygusallık bu boşluklara bal lezzetiyle giriyordu.
Canavar düdüğüyle uyarılan insanların, bakışlarıyla izledikleri bir ambulans geçerken, genellikle yüzlerde okunan, yüce bir ağırbaşlılık ifadesidir; benim beynimin bir gizli köşesinde ara sıra şöyle bir düşünce ortaya çıkıyordu: Japonların o ünlü gizemli gülmeleri, görünüşe karşın, gerçek değildi ve bu, yalnızca yaygın, ama yanlış bir kanıydı.
İnsanların yaşamı, karanlıklardan çıkarak bir süre bir mum ışığı çevresinde toplandıktan sonra, herkesin kendi karanlıklarına dönüp yok olmasından ibarettir
362 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.