İster tapınak ister gemi inşa etsinler, ister anatomiyi ister yıldızları incelesinler, ister tarlayı sürsünler ister şiir yazsınlar, insanlar aynı mücadeleyi sürdürürler. Neden bunu beraber sürdürmesinler ki?
Yoksul insanlar kendilerine hediye verilmesine alışkın değildir. Özellikle de kitap. Bu gizemli nesneler zenginlere ve beylere ayrılmıştır. Onlar ki yoksulları merdivenin aşağısında tuttukları sürece güçlü ve varlıklı kalabilir. Köylü ve işçilerin fazla şey bilmeleri söz konusu bile değildir. Çünkü o durumda hesap sorarlar. Bunun hiçbir zaman gerçekleşmemesinden emin olmanın çok basit bir yolu var. Yüzyıllardır işe yarayan bir yol: Onları cehaletin içinde tutmak.
“Niçin, nasıl olduğunu bilmemek hiçbir şeyi değiştirmez. Cehalet kimseyi boğmamıştır. Kanıtı ise herkesin havanın nereden geldiğini bilmeden gayet güzel nefes alabilmesidir.”
Kör numarası yapan, hiçbir şey görmek istemeyen bir toplum. Adaletsizliği ve acıyı görmezden gelen. Vizyonu olmayan. Ve uyruklarına hükmetmek için gözlerini bir bantla kapatan. Cehalet bandı.
“Kör numarası yapan, hiç bir şeyi görmek istemeyen bir toplum. Adaletsizliği ve acıyı görmezden gelen. Vizyonu olmayan. Ve uyruklarına hükmetmek için gözlerini bir bantla kapatan. Cehalet bandı.”
Cehalet, kötü yüreklilik için bir mazeret değildir. Ve onunla savaşmak zorunlu olarak ırkçılığı yok etmeyecek. Ama kesin olan bir şey var: cehalet bir kere ortadan kaldırıldığında, ırkçılığın mazereti kalmayacak.
Daracık bir dünyada yaşıyor gibi, ufuksuz, penceresiz, görünmez duvarları olan bir dünya. Kendi fikrine sahip olmak yerine edindiği önyargı duvarları. Tarrtışmadan kabul ettiği müesses adetler duvarları. Bir koyun gibi izlediği biçim zorunlulukları duvarları. Körü körüne itaat ettiği düzenlerin duvarlar.
İster tapınak ister gemi inşa etsinler, ister anatomiyi ister yıldızları incelesinler, ister tarlayı sürsünler ister şiir yazsınlar, insanlar aynı mücadeleyi sürdürürler.