Jack London'un heyecanlı bir deniz macerası olarak özetlenebilecek bu romanı, beni en çok da anti-kahraman olarak tanımlanabilecek Kaptan Wolf Larsen karakteri ile etkiledi. Romanın anlatıcısı olan, aileden kalma parası ile edebiyatla ilgilenmek dışında bir işi olmayan Humphrey Van Weyden, bir deniz kazası sonucu Hayalet isimli gemi tarafından kurtarılır. Ancak bu "kurtuluş", geminin kaptanı Larsen tarafından gemide zorla tutulması ve çalıştırılması ile sonuçlanmıştır.
Weyden kamarotluktan ikinci kaptanlığa kadar yükselmesini, Larsen'in felsefe ve edebiyat üzerine sohbetlere meraklı oluşuna borçludur. Ama Larsen'in felsefesi, gemideki herkes için tehlikelidir. Çünkü Larsen sadece fikirsel olarak değil, pratikte de tam bir Nietzsche'cidir: Dayanışmaya inanmaz, var olma mücadelesi dışında bir erdem tanımaz, güçlü olanın haklı da olduğunu savunur... 'Üstinsan' kavramının vücut bulmuş hali olan Larsen ile soyut bir idealizmi savunan Weyden arasında, gemi yolculuğu boyunca bitmeyecek bir gerilim yaşanacaktır.
Nietzsche'nin küçük burjuvalarımız arasında bugünlerde ne kadar popüler olduğunu düşündüğümde, 15-20 tane kitap alıp arabada bulundursam da gördüğüme dağıtsam mı diye düşünmeden edemiyorum