Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Derviş Keşkülü

Necdet Tosun

En Eski Derviş Keşkülü Sözleri ve Alıntıları

En Eski Derviş Keşkülü sözleri ve alıntılarını, en eski Derviş Keşkülü kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bal :)
Seyyid Hasan henüz küçük bir çocuk iken babasıyla birlikte Hoca Ubeydullah Ahrâr’ın yanına gelmişti. Hoca Ahrâr’ın yanındaki bal küpünü gören çocuk bütün ilgi ve dikkatini oraya yöneltti. Hoca Ahrâr çocuğa adını sorunca, âdetâ kendinden geçmiş olan çocuk “Bal” diye cevap verdi. Bu duruma çok sevinen Hoca Ahrâr: “Bu çocukta büyük bir kabiliyet var. Balı görünce kendi adını unuttu. Eğer rûhunun murâdına baldan daha tatlı bir şey (mâneviyat) tattırırlarsa mutlaka ona yönelişi çok kuvvetli olacak” dedi ve çocuğun maddi manevi eğitimini üstlendi.
Sayfa 24
İlkbaharda salkım salkım erguvan çiçekleri açtığı zaman Emir Sultan Bursa'da müridleriyle bir araya gelir ve topluca Allah'ı zikrederlerdi.
Reklam
Efsanevi olarak, Hz. Muhammed'in Miraç gecesi Cenab-ı Hakk'ın huzurunda Cebrail ve Burak'la terler döktüğü, Burak'ın terinden sarı gül, Cebrail'in terinden beyaz gül ve Hz. Muhammed'in terinden de kırmızı gülün meydana geldiği söylenir.
"Biz sarhoş olduğumuzda üzüm henüz yaratılmamıştı." İbnü'l Farız
Meyve
Cevizin sert ve tatsız olan kabuğu dinin emir ve yasaklarını sembolize eder, yenen iç kısmı ise hakikatin sembolüdür. Dıştaki sert kabuğu kırmadan yani dînin emirlerine uyma zahmetine katlanmadan ceviz içine yani hakîkatin tadına ulaşılamaz. Öte yandan cevizin kabuğu olmazsa, içi çürüyüp zâyî olur. Cevizin içi bozulursa o cevizden yağ çıkarılamaz. Kabuk, özü, öz de içindeki yağı korumaktadır.
Lâleye verilen önemin sebebi, eski harflerle “Lâle” kelimesinin لاله (iki lâm, bir elif, bir he) “Allah” kelimesinin harfleriyle aynı olmasıdır. Ayrıca lâle, bir tek tohumdan (soğandan) yalnızca bir dal ve bir çiçek verdiği için Allah’ın birliğini temsil ettiği kabul edilmiş, câmi, çeşme ve mezar taşı süslemelerinde yaygın bir şekilde kullanılmıştır. Mazhar-ı İsm-i Celâl olmasa idi lâle, Bulamazdı bu kadar rütbe-i vâlâ lâle.
Sayfa 11 - لاله
Reklam
Tasavvuf, kişideki yaratılıştan gelen -az veya çok- manevi isti`dadı ortaya çıkarmaktır. Her gönül, altında petrol bulunan bir arâzi gibidir. Fakat sondaj vurulmadığı için o petrol, kendiliğinden dışarı çıkma imkanı bulamaz. İşte o alt zemindeki petrol, Cenab-ı Hakk'ın insana verdiği manevi' bir isti`daddır. Bu da tıpkı akıl gibi her insanda farklı seviyededir. Bu isti`dadın ve yeteneğin ortaya çıkması için manevî sondajı vurarak o cevheri açığa çıkaracak olan, mürşid-i kâmildir. Mürid de azim ve gayret ile üzerine düşen görevleri yaparak bu konuda mürşide yardımcı olmalıdır.
Bâyezîd-i Bistâmî kendi mîraclarından birini şöyle anlatır: Rûhumla mîrac ettim. Melekût âlemini aştım. Cennet ve Cehennem’i gösterdiler ama bunlarla hiç ilgilenmedim. O âlemde gördüğüm bütün peygamberlere selam verdim. Ancak Hz. Peygamber (s.a.v.)’ı göremedim. Bunun sebebi onun rûhunun etrafında nurdan bin perdenin bulunması idi. Oradan gelen ışıklar, neredeyse her şeyi yakacak gibi (güçlü) idi.
Sayfa 56 - Erkam Yayınları
İmâm-ı Rabbânî Ahmed Sirhindî’ye göre, seyr u sülûkte yani rûhî mîracta kâinâttan çıkmak mümkündür. Hz. Peygamber mîracda kâinattan çıkıp bu dünyaya âit zaman ve mekân kayıtlarından kurtulmuş, Hz. Yûnus’u balığın karnında iken, Nûh tûfânı vukû bulurken, Cennet ehlini Cennet’e, Cehennem halkını da Cehennem’e girmiş olarak görmüştür. İmâm-ı Rabbânî, kendisinin de bu yolculuk esnâsında bu âlemin zaman ve mekan kayıtlarından kurtulup meleklerin Hz. Âdem’e secde ettikleri ânı gördüğünü ifâde etmektedir.
Sayfa 57 - Sirhindî, Mebde’ ve Me‘âd, s. 62-63.
Sûfilere göre rabıta bir ibadet değil, şeyh ile mürid arasında sevgi ve feyz alışverişine vâsıta olacak bir metoddur.
Sayfa 183Kitabı okudu
Reklam
Lâleye verilen önemin sebebi, eski harflerle “Lâle” kelimesinin (iki lâm, bir elif, bir he) “Allah” kelimesinin harfleriyle aynı olmasıdır. Ayrıca lâle, bir tek tohumdan (soğandan) yalnızca bir dal ve bir çiçek verdiği için Allah’ın birliğini temsil ettiği kabul edilmiş, câmi, çeşme ve mezar taşı süslemelerinde yaygın bir şekilde kullanılmıştır.
Sayfa 8
Yunus Emre’nin: “Çiçek eydür ey derviş, gül Muhammed teridir” mısraında ifâde ettiği gibi gülün kokusunu Rasûl-i Ekrem’in (s.a.v) terinden aldığına inanılır. Halk arasındaki “gül koklamak sevaptır” sözü ile gül yağı veya gül suyu ikram edildiğinde salavat getirme geleneği, bu çiçeğin Hz. Peygamber’in sembolü olmasından kaynaklanmaktadır.
Sayfa 9
Sa’dî Şîrâzî Gülistan’ın dibacesinde şöyle der: “Bir gün, dostlarımdan biri bana hamamda, eskiden sabun yerine kullanılan bir kil, bir çamur parçası verdi. Kile: “Misk misin, yahut anber misin? Gönlümü büyüleyen kokundan âdeta mest oldum” dedim. Kil: “Ben, kıymetsiz bir kil parçası idim. Fakat bir müddet gülle beraber bulundum ve onun güzel kokusu bana sindi, içime işledi. Arkadaşımın güzel huyu, güzel kokusu bende iz bıraktı. Yoksa ben, yine değersiz bir toprak parçasıyım” dedi.
Sayfa 9
Tasavvufî eserlerde, içinde gül motifi geçen bir kısım menkıbelere de rastlanmaktadır. Meselâ: Bahâeddin Zekeriyyâ Multânî şeyhinden tasavvufî icâzet alıp halkı irşâd etmek için Multan şehrine geldiğinde oradaki bazı âlimler: “Burada yeterince âlim var, size gerek yok” dercesine kendisine tam dolu bir kâse süt göndermişlerdi. Bunun üzerine Bahâeddin Zekeriyyâ: “Biz buradaki âlimlere yük olmayız, onların gülü oluruz” mesajını vermek için o kâsenin üzerine bir gül koyarak o kişilere geri gönderdi. Bu incelikten memnun olan âlimler Bahâeddin Zekeriyyâ hazretlerini takdir ettiler ve talebesi oldular. Bu menkıbenin bir benzeri de, Abdülkâdir Geylânî hazretleri hakkında anlatılır.
Sayfa 10
Mevlânâ Celâleddin Rûmî küçük bir çocuk iken âilesiyle birlikte Belh şehrinden ayrılıp göç etmişti. Nişâbur’a geldiğinde bir rüyâ gördü. Rüyâsında nûr yüzlü bir pîr, kendisine altı dallı bir gül fidanı vermişti. Mevlânâ Celâleddîn rüyâsını babasına anlattığında o: “Altı dallı gül, senin altı ciltlik bir kitap yazacağına işârettir” buyurdu. O anda orada hazır bulunan Ferîdüddin-i Attâr da: “Altı dallı güle kavuşuncaya kadar bu kitap ile meşgûl olursunuz” diyerek Esrârnâme isimli kitabını Mevlânâ Celâleddin’e hediye etti. Meğer rüyâda görülen ve kendisine gül veren kimse de, Ferîdüddin Attâr imiş. Çok yıllar sonra Hz. Mevlânâ büyüdüğünde altı ciltlik bir eser olan Mesnevî’yi kaleme almıştır.
Sayfa 10
35 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.