Deyimler ve Öyküleri 2 sözleri ve alıntılarını, Deyimler ve Öyküleri 2 kitap alıntılarını, Deyimler ve Öyküleri 2 en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
***
ABA, YÜNDEN DÖVÜLEREK yapılan bir çeşit kaba kumaştır.
Aba'dan yapılmış elbiseleri özellikle tekkelerdeki dervişler ve medreselerde ders gören talebeler giyerlermiş.
Çok eskiden, bir kış günü, abalarına bürünmüş dervişler ocak başında toplanmışlar şeyhlerini dinliyorlarmış. Şeyh, öyle tatlı bir bahsi, öyle tatlı anlatıyormuş ki, tüm dervişler adeta kendilerinden geçmişler. Bir ara ocaktan sıçrayan küçük bir kıvılcım, dervişlerden birinin abasına konmuş.. Yün aba, için için yanmaya başlamış. Ancak ne, abası yanan derviş, ne şeyh efendi, ne de diğer dervişler, uzunca bir müddet, abanın tutuştuğunu fark edememişler. Nice sonra; duman, alev ve yanik kokusu iyice hissedilir olmuş da, sohbetin cazibesinden ayılıp ateşi söndürmüşler.
***
Bu deyim, âşık olmak, kendinden geçmek mânâsında kullanılır.
***
ZALIM BİR AĞA, bir kuyumcunun hanımına göz koymuş. Ağa da olsa, başkasının hanımını elinden alamayacağı için, kuyumcuyu bir bahane uydurarak o beldeden sürdürmeyi plânlamış.
Bir akşam vakti kuyumcunun kapısına adamlarıyla gelip; "Sabaha kadar on adet gümüş yıldız yap, kaftanıma takacağım. Bu yıldızları sabaha kadar yapmazsan seni evinden, barkından sürgün ederim" demiş.
Çok üzülen kuyumcu eve gelip hanımına durumu anlatmış. Hanımı;"sen hele yıldızları yapmaya bir başla, bakarsın bitirirsin. Olmadı, Ağa yaptığın kadarını görünce sana biraz daha süre verir" demiş. Hanımının sözünü tutan adamcağız, çalışmaya başlamış. Kuyumcu önce, birer birer uğraşarak gümüş mıhları hazırlamış. Bunları işleyip yıldız şekli vermeye giriştiğinde gün ağarmaya başlıyormuş Birden kapı çalınmış. Ağa'nın adamlarının yıldızları almaya geldiklerini düşünen zavallı kuyumcu ve eşi, korkuyla kapıyı açmışlar. Gelen haberci, Ağanın gece hastalanıp öldüğünü, tabutuna çakılmak üzere, on adet gümüş çivinin gerektiğini söylemiş. Şaşkınlıktan ne diyeceğini bilemeyen kuyumcu, "Allah mıhımı mismar eder" demiş. (Mismar, arabça, mih, kazık, çivi demektir. Burada tabut çivisi anlamında kullanılmıştır.)
...
Bu deyim, mazlumun hakkını Allah alır mânâsında kullanılır.
Dut yemiş bülbüle dönmek
NEŞE ve konuşkanlığını yitirmek.
Dut mevsimi yani haziran ayı başlayınca, bülbüllerin susmasından esinlenerek söylenmiş bir deyimdir. Dut yiyen bülbüllerin bağırsakları bozulur ve bir süre ötemezler.
***
BEYLERDEN BİRİNİN uşağı hacca gider. Dönerken efendisine uygun bir hediye almak ister. Uygun bir şey bulamaz. Efendisinin ihtiyar olduğunu düşünerek, "en iyisi kefenlik bez alayım" der.
Hediyesini efendisine sunmak için konağa gelir. Kahya:
"Beyi uyandıramam sonra gel," der. Hac'dan gelen uşak:
"Mutlaka görmeliyim," der. "O'na hediye getirdim..." Kahya, ne getirdiğini merak edip sorar: "Kefenlik kumaş aldım ipek," der. Kefen sözüne kızan kahya, eski uşağı içeriye almak istemez. Tartışmaya başlarlar. Gürültüye uyanan Bey, dışarıya çıkar, öfke ile ne olduğunu anlamak için Kahya'ya sorar. Kahya:
"Efendim" der. "Eski uşağınız size haccdan hediye olarak kefenlik kumaş getirmiş. Ölür müsün öldürür müsün?"
AŞIK, koyunların bileklerinden çıkarılan bir kemik olup, bununla çocuklar çeşitli oyunlar oynarlar. Birinci çocuk, yere bir aşık atar. Bu aşığın duruşu tespit edilir. Sonra sıra ile çocuklar aşıklarını atarlar. Atılan aşığın duruşu, ilk atılan aşığın duruşuna benzerse, ilk atanın aşıklarını alır. Benzemezse kendi aşığını verir. Bu oyundan ilhamla; "Herkesle aşık atılmaz.", "Onunla aşık atılmaz.", "Benimle aşık mı atıyorsun?"
şeklinde deyimler kullanılmaktadır.
Güya Hacı Emmiyi eşeğe bindirdin
VAKTİYLE BİR İHTİYAR torbasını sırtlamış kasabadan köyüne doğru ağır aksak gitmekteymiş. Aynı yol üzerinde eşeğiyle birlikte gitmekte olan bir adam ihtiyarı görünce “Hele gel baba, eşeğe bin ineceğin yere götüreyim seni" demiş. Yorgunluktan dizleri sızlamaya başlayan ihtiyar bu işe çok sevinmiş. Eşeğe binmiş, birlikte gitmeye başlamışlar. Bir süre sonra ihtiyarcık uyumuş. Uyandığında bir de ne görsün; köyünü geçeli çok olmuş. Neredeyse yarı yol kadar geri yürümesi gerekiyormuş. Eşekten inen ihtiyar, adama; “güya Hacı Emmiyi eşeğe bindirdin" demiş.
Bu deyim, bir başkasına iyilik etmek isterken, zarar vermek durumlarında kullanılır.
Balta koymak
ÜÇÜNCÜ SELİM ve ikinci Mahmud zamanlarında Yeniçeriler öylesine azıtmışlardı ki, yollarda kadınlara sarkıntılık ederler, hamamlardan kadın kaçırırlar, her tarafı haraca keserler, istediklerini zorla yaptırırlarmış. İstanbul limanına gelen ticaret gemilerinin komisyonculuğunu, zorbalıkları ile kendi ellerinde tutarlarmış. Geminin yükü ne olursa olsun, satış işine ancak Yeniçeri zorbaları karışır, elde edilen kârdan dilediği kadarını kendilerine ayırırlarmış.
Zorba, gemi limana gelir gelmez, kendi nişanı olan "balta"sını geminin burnuna asarmış. Bu geminin haracının ancak baltayı asana ait olduğu anlamına gelirmiş.
Bunu gören yeniçeriler, "Bu gemiye balta konmuş" der ve dokunmazlarmış.
***
Bu deyim, birisinin yapacağı işe engel olmak, zorluk çıkarmak mânâsında kullanılır.
Sarı buğdayları verdik,
sarı gelinleri vermedik
Sultan IV. Murat, Bağdat seferine giderken, Sivas'tan geçmiş ve Ulaş ilçesinde de konaklamış. Onu misafir eden ağanın evinde yapılan ekmeklerin güzel ve lezzetli olduklarını görerek, çok beğenmiş. Ağa da Padişaha, ekmeklerin yapıldığı buğdaylardan çuvallarla vermiş. Padişaha yapılan ekmekler, aynı buğdaydan yapıldığı halde, ağanın evindekiler kadar lezzetli olmamış. Padişah bir başka sefer dönüşü yine Ulaş'ta konaklamış. Ağaya, ekmeklerin aynı nefasette olmadığını söyleyince ağa: “Padişahım, biz size sarı buğdayları verdik, sarı gelinleri vermedik!" demiş.
Bu tarihî olay, zamanla bir yiyeceğin yapılışında, malzeme kadar, onu yapanların da hünerlerinin olduğunu belirtmek için anlatılan bir deyim haline gelmiş.
KARAMANOGLU Mehmet Bey'i mağlüp ederek oğlu
Mustafa'yı da esir alan Çelebi Sultan Mehmet,
Mustafa'ya sorar:
"Söyle bakalım bir daha Osmanlı'lara silah çekecek
misin, onlara karşı düşmanlık edecek misin?"
Karamanoğlu elini kalbinin üzerine koyarak:
"Padişahım, bu can bu tende kaldığı müddetçe
daha böyle bir şey vaki olamaz, size yemin ederim,"
der.
Padişah da onu affeder. Huzurdan çıktıktan sonra
önceden koynuna soktuğu güvercini çıkarıp salıvererek:
"İşte bu can bu tenden çıktı ve yemin de gitti. Bizim
Osmanoğullarına düşmanlığımız sonuna kadar devam
edecektir," demiş ...
•••
Bu deyim, bir işin altından zamanla neler çıkacağı
başından belli olmaz manasında kullanılır.
Dimyat' a pirince giderken
evdeki bulgurdan olmak
DİMYAT, MISIR'DA Süveyş Kanalı ağzında bir limandır. Eskiden Mısır'ın meşhur pirinçleri, ince
hasırdan örülmüş torbalar içinde buradan Anadolu'ya
gelirmiş.
Dimyat'a pirinç almak için giden bir Türk tüccarının
bindiği gemi, Akdeniz'de korsanlar tarafından soyuimuş ve adamcağızın bütün altınlarını almışlar
iflas etmiş. istanbul'dan kalkmış, memleketi olan
Karaman'a gitmiş. O sene tarlasından kalkan buğdayları da bulgur tüccarlarına sattığından, kendi ev halkı
kışın bulgursuz kalmışlar.
•••
Bu deyim, daha çok kazanayım derken, elde avuçta
ne varsa hepsini harcayıp, tüketenleri tarif için kullanı
lır.