Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Diren Aklım / Başlangıç!

Burak Eldem

Diren Aklım / Başlangıç! Gönderileri

Diren Aklım / Başlangıç! kitaplarını, Diren Aklım / Başlangıç! sözleri ve alıntılarını, Diren Aklım / Başlangıç! yazarlarını, Diren Aklım / Başlangıç! yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
12 Eylül faşizmini daha ilkokul sıralarındayken tanıyıp gölgesinden bile ürker hale getirilen, yılgın ve sindirilmiş bireyler olarak yetiştirildik biz. Abilerimize yaşatılan şiddetli travmalara yakından tanıklık ederek geçen yeniyetmeliğimiz sırasında cesaretimizi ve özgüvenizimi de aldılar elimizden ve bize itaatkar, uyumlu olmayı tek seçenek olarak sundular. Sesimizi yükselttiğimiz anda başımıza neler geleceği, abilerimiz üzerinden o kadar net anlatıldı ki bize, resmi otoritenin karşısına dikilmekten hep çekindik.
Sayfa 136Kitabı okudu
Kapitalizm ne anı dinler ne de yerel kültür. Eğer paraya dönüştürülemiyorsa, mekanlarla, binalarla, sokaklarla kurulan duygusal bağlardan hiç hoşlanmaz. Sermayenin doğası, yeryüzünde erişebildiği her köşeyi kendisi için kullanılabilir ve geliştirilebilir birer market olarak düşünmeyi gerektirir.
Reklam
Sabahları hevesle uyandığım, akşamları başımı keyifli bir yorgunlukla yastığa bıraktığım bir dünya istiyorum.
Bu ülkede hukuk, artık iyice eskimiş bir halının altına süpürülüp duran toz ve pislikleri görmezden gelerek her gün, "Ev tertemiz," yalanını söylemeye hizmet ediyor sadece.
Zorunlulukları ve yükümlülükleri hiç sevmiyorum, hele cumartesi günlerine ambargo koyanlarını.
Gücü elinde tutanların yaptığı tüm zorbalıkları sessizce onaylarken, direnmeye ve karşı çıkmaya çalışan kesimin başına gelenleri de adeta, "Oh olsun!" diyerek izleyen o amansız çoğunluğun üzerimizde yarattığı yılgınlık etkisi, çok daha güçlü ve can acıtıcı.
Reklam
Beğenmediğimiz, işimize gelmeyen her şeyi, içinde yaşadığımız toplumun ve ona ev sahipliği yapan toprakların üzerindeki bir tür lanetin sonucuymuş gibi görmek, bir parça rahatlatıyor galiba bizi. Suçu ve sorumluluğu asla değiştiremeyeceğimize inandığımız bir kültürel yapının üzerine atarak, kendi edilginliğimize kabul edilebilir bir mazeret bulduğumuza inanıyoruz.
Yalnızca yakınmayı, söylenmeyi, birbirimizle konuşurken hoşnutsuzluğumuzu dile getirmeyi biliyoruz. Harekete geçmek ve bir şeyler yapmak gerektiğinde, birçoğumuzda tık yok.
Son iki yıldır yanlış bir yerlerde, yanlış hayatları yaşıyormuşuz duygusu, daha da yoğunlaşıyor içimde. Başka bir seçeneğimiz yokmuşçasına kabullenip kanıksadığımız bu tatsız hayatlara gerçekten mahkum muyuz?
"Kendimi bildim bileli hep aynı mücadele," diye yakındı, son bir sigara içmek üzere yanıma, balkona geldiğinde "İki yakayı bir araya getirme derdindeyiz hep. Hayat biraz daha kolaylaştırabilmek, keyif aldığımız anların sayısını artırabilmek, kendimiz için de bir şeyler yapabilmek için didinip duruyoruz ama yapabildiğimiz yalnızca kirayı, faturaları ve kredi kartı ekstrelerini ödeyebilmek. Bunu sağlayıp arkamıza yaslandığımızda o an için rahatlayıp kendimizi iyi hissediyoruz ama kafamızın arka taraflannda bir yerlerde soru işaretleri kıpırdanıp duruyor: Bu ayı atlattık, bakalım gelecek ay ne olacak, yazın bir fırsatını bulup tatile çıkabilecek miyiz. Bunca çalışmanın sonunda kendimize istediğimiz gibi bir ev alabilecek miyiz?"
Reklam
Eğer bu topraklarda doğmuş ve acılarla, hüzünle, öfkeyle çok erken yaşlarında tanışmışsan, iyimserlik de sana yabancı bir ruh hali oluyor hep. Her taşın altından seni kandırmak, tuzağa düşürmek, köşeye sıkıştırmak isteyen birilerinin ya da bir şeylerin çıkacağı düşüncesine o kadar alışıyorsun ki, başına olumlu bir şeyler geldiğinde bile "anı yaşamak" denen şeyi beceremiyorsun bir türlü.
"Yok be dostum, enseyi falan karartmiyorum. Ama bir süredir yorgun ve keyifsiz hissediyorum kendimi. Bu ülkedeki hukuk sisteminin, sayıca giderek azalan marjinalleri haline geldiğimizi düşünüyorum. Yola getirmek, sindirmek ya da bunların hiçbiri mümkün olamıyorsa toptan kurtulmak istedikleri baş ağnılarıyız biz."
"Utanın ulan, utanın!" diye haykırmak gelirdi bazen içimden. Sokaklarda, otobüste, parklarda gördüğüm insanların yüzlerine öfkeyle bakardım. "Hepinizin en azından bir tanıdığının, bir komşusunun oğlu ya da kızı evinden alınıp götürül müş, o zindanlara tıkılmıştır. Nasıl koşullar altında yaşadıklarını, nasıl baskılara maruz kaldıklarını bilmiyor olabilir misiniz? On yedi yaşındaki çocuğu kılları kıpırdamadan tutup idam sehpasına çıkardılar, gazetedeki hüzünlü ama vakur fotoğrafını da mı görmediniz? Nasıl bir vicdandır bu, nasıl zalimlersiniz siz, eğer sizin bu sessiz ve kaypak alkışlarınız olmasaydı, bu kadar pervasızca zulmedebilir miydi cunta bu insanlara? Hepiniz suç lusunuz, hepiniz!"
"Her şey çok mu üzerimize gelmeye başladı, yoksa bizim direncimiz mi yıllar geçtikçe azalıyor, bilemiyorum." diye yakınıyordu bugün Cenk bana telefonda. "Son iki yıldır yanlış bir yerlerde, yanlış hayatları yaşıyormuşuz duygusu, daha da yoğunlaşıyor içimde. Başka bir seçeneğimiz yokmuşçasına kabullenip kanıksadığımız bu tatsız hayatlara gerçekten mahkûm muyuz?"
"Ağrın iyice şiddetlendiyse, sevinmeye başlayabilirsin." derdi rahmetli anneannem, çünkü bundan sonra yavaş yavas azalmaya başlayacak demektir artık. Acının en yükseğe çıktığı an, șifanın da yüzünü göstermeye başlayacağı andır."
16 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.