Köylüsü benim milletimin köylüsünden kat
kat geri ve sefil, işçisi aç ve herşeyden yoksun bir Rusya dünyayı tehdit edecek kadar silahlanıyordu; bankaları tıklım tıklım para dolu, dünyanın bütün limanlarında ticaret gemilerinin direklerinde bayrağı dalgalanan, büyük bir refah ve saadet içinde ömür süren bir Almanya'nın Fritz'leri, ellerinde tuttukları bira bardaklarını başlarının üstüne kaldırarak: Harb! Harb!
diye avaz avaz bağırışıyorlardı. Onlar harbediyorlardı, onlar ölüyorlardı, onlar aç ve sefil bir ömür sürüyarlardı ve gene de onlar dünyanın en mutlu insanları olarak yaşıyorlardı.
...hele vücutlar sevgiyle, ihtirasla birbirlerine bağlandıkları zaman ölüm bile vız geliyordu insana ve biz de ölüme mahkum topraklarda yürürken ölümü düşünmüyorduk...
Köleler için hukuk yoktur diyorum. Köleler kendileri yaratırlar hukuku. Biz köle değiliz Belki ölüyüz, ama köle değiliz. Hele ben!
üstüne basıp yürüdüğüm bu toprağa eğilip bu
toprağı elimle tutabildiğim sürece ben bir köle değilim ve senin hukukunun bana gereği de
yoktur.
Kalbim ve ruhum şimdi üstünde yuvarlandığım bu toprakla yuğrulmuş olduktan sonra üzerimizdeki onun mavi göğünden bir parça koparıp gider, çadırımı her yerde kurar, her yerde yaşayabilirdim..