Yine sadece kadının yaftalandığı, kadının çaresizliği, kadının sevgiye muhtaç hallerinden yararlanılması... İlişkiyi iki kişiyi yaşıyor ama suç her zaman kadında aranıyor. Onu aşağılayan da kadın. Durumu sindiremeyen de kadın. Sonunda kaybeden de tabii ki KADIN... Erkekler ise kapıdan çıktıkları an başka bir hayata başlayıveriyor. Hem de hiç bir suçu yüklenmeden.
Klasik bir hikaye ama durumu sadelikle ve çok iyi bir şekilde anlatmış kitap.
1930 yıllarında Paris'de geçiyor hikaye. Konu ; Marya ve kısa bir zamanda tanışıp evlendiği Stephan'ın Paris'de sürdürdükleri Bohem yaşantısı yani; sorunları sorun yapmayan günü birlik yaşayan ikilinin, tek düze günleri. Tabiiki bu, Stephan'nın tutuklanıp bir senelik hüküm giymesine kadar olan kısım ve Marya'nın ondan sonraki yaşamında ki mücadelesi. Yalnız kalan ve ekonomik olarak sıfırı tüketmiş olan Marya, bazı ahbaplarının ısrarları ile istemeyerek de olsa onlarla birlikte yaşamaya başlar. Tabiki burda neler olduğunu anlatmayacağım ama Marya'nın yaşantısı çaresizliği, alkole olan tutkusu ve kişiliği ile özgür iradesini kaybetmesi ile herşey bambaşka oluyor yaşamında.
''I would never be party of anything , I would never really belong anywhere and I knew it and all my life would be the same trying to belong and falling. Always something would go wrong. I am stranger and always will be and after all I didn't really care.''
serserikuslar.blogspot.com
Herkese merhaba!
1930lar... Aşkın devriye gezdiği sis katmanlarının arasına karışan Paris sokakları...
Jean Rhys bu ilk romanında aşk, tutku ve hüznü harmanlayarak dönemin kadın-erkek ilişkilerine dair çok katmanlı ve sürükleyici bir anlatım sunuyor. Ve bunu Paris şehri eşliğinde yapıyor.
Pınar Kür'ün akıcı çevirisiyle.
Herkese tavsiyemdir.
Keyifli okumalar!
Kitaplarla kalın!