Biz erkekler ve kadınlar kendimizi ayrı yönlere çeken sıkıca gerilmiş halatlar gibiyiz. Gözyaşları halatların üzerine düşen yağmur gibi geldiğinde bize güç verirler ve çözülürüz.
"Ah, Bayan Mina, kadınlar hayatları boyunca günü gününe, saati saatine, dakikası dakikasına meleklerin okuyabileceği türden şeyler anlatırlar. Ve biz, bilmek isteyen erkekler içimizde meleklerin gözlerinden bir şeyler taşırız."
Aah kitabı okurken nasıl darlandım anlatamam. Kitabı 11 gün gibi uzun bir sürede okumuşum. Aslında konusu ilgi çekici gibi gözüküyor ama nedense sarmıyor. Kitabın konusuna gelirsek: Jonathan Harker adlı karakterimizin Transilvanya’ya seyahat etmesiyle olaylar başlar. Emlak işleri ile ilgilenen Jonathan Harker, Londra’ da ev satın almak isteyen Kont Dracula’nın daveti üzerine Transilvanya’ya davet edilir. Oysa ki Kont Dracula’nın başka planları vardır. İlk başlarda Jonathan Harker’a her şey normal gibi görünür. Sonrasında Kont Dracula’nın hiç onunla yemek yememesi, gündüzleri etrafta bulunmaması onu şüphelendirir. Evde kendisi ve Dracula dışında kimsenin bulunmadığını da fark eder. Jonathan Harker, Dracula tarafından şatoya haps edilmiştir…
Kitabımızın ismi Dracula ama Dracula’ yı kitaba koklatmışlar. O derece Dracula’ ya rastlamıyoruz. İlk 80 sayfa falan Dracula’yı görüyoruz. Kitabın ilerleyen sayfalarında ise sadece ismini duyuyoruz. Açıkçası bana kitap gereksiz bir şekilde uzatılmış gibi geldi. 550 sayfa anlatılacak kadar bir olay yoktu. Kitapta her karakter bir günce tutuyor ve olayları günce şeklinde okuyoruz. Kitabın başı çok uzatılmıştı. Kitabın sonu ise hemen bitsin gibisinden bir yerlere bağlanmış gibiydi. Kitap benim beklentimin altında kaldı. İlk defa bu tür bir şey okuyacağım için heyecanlıydım ama umduğumu bulamadım:(
Ayrıca söylemeden edemeyeceğim kitapta çokça yazım hataları mevcuttu.
Okuyacaklara keyifli okumalar dilerim. Belki siz beğenirsiniz.