Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Varoluş Üzerine Bir Dedektiflik Hikayesi

Dünya Neden Var?

Jim Holt

Dünya Neden Var? Gönderileri

Dünya Neden Var? kitaplarını, Dünya Neden Var? sözleri ve alıntılarını, Dünya Neden Var? yazarlarını, Dünya Neden Var? yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
''Bilmece yoktur.''
Arthur Schopenhauer: ''Bir insan entelektüel bakımdan ne kadar aşağıysa, varoluş ona o kadar az bilmecemsi ve gizemli görünecektir.'' diye yazmıştır.
''Tanrı o kadar mükemmeldir ki var olmasına gerek yoktur!''
Reklam
''Neden hiçbir şey olmayacağına, bir şey var?''
336 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Ya da nasıl var?
"Evreni anlama çabası insan hayatını farsın üstüne çıkaran, ona bir trajedinin zarafetini veren pek az şeyden biridir." Steven Weinberg Evrende hiçken, hiçlik ve varlık terazisinde zerre kadar ağırlık ve hacmimiz yokken, varoluşumuzu iddia etme sebebimizin düşünmek ve yan etkisi olan dertlerin, kaosun "e biz neyiz?!" diye kafamızın etini yediren olguların yanılsaması münasebetiyle sorgulayıp ara sıra hayvan olmayı isteyip temel içgüdüler ile hayatta kalma arzusuna kapıldığımız hislerin kumpaslarında, naçizane sığındığım dalga yanılsamaları ve hoşbeş ederek ve de çok okuyarak, kendime teselli verecek özlü sözler biriktirme uğraşında belki de tanrıların hoşuna gidecek dualar biriktirme gayretinde olan biri için, bu kitap söz ve sözcüler biriktirme görevi ve rehberliğini, sorduğu sorunun hakkını, yeni bilinenler ve bilinmeze aralık açanlar eşliğinde veren müthiş bir eser.
Dünya Neden Var?
Dünya Neden Var?Jim Holt · Aylak Kitap · 2013120 okunma
“Neden hiçbir şey olmayacağına bir şey var?”
Bir insan entelektüel bakımdan ne kadar aşağıysa, varoluş ona o kadar az bilmecemsi ve gizemli görünecektir.
Reklam
Bir gerçekliğin alabileceği özel yönlerin hepsi de itibar edilesi bir Seçici sunmaz. Örneğin, diyelim ki gerçekliğin yukarıda bahsettiğimiz 58 Dünya olasılığı gibi olduğu anlaşıldı. Şimdi 58 sayısının özel bir yönü vardır: Yedi farklı asal sayının toplamı olan en küçük sayıdır (2+3+5+7+11+13+17=58). Ama hiç kimse bu özelliğin, gerçekliğin neden, olduğu gibi olduğunu açıklayabileceğini düşünmez. Dünya sayılarının 58 olduğunu varsaymak, akla daha yatkın olabilir. Fakat en iyi, en eksiksiz, en basit, en güzel, en az keyfî gibi özellikler farklıdır. Eğer gerçeklik olduğu anlaşılan olasılığın bu özelliklerden birine sahip olduğu anlaşılırsa, bunu bir şans eseri olarak görmek mümkün olmayacaktır. Kozmik olasılığın, bu özelliğe sahip olduğu için gerçeklik haline gelmiş olması daha büyük bir olasılıktır.
Bak Sır’dan uçuyorlar Matematiğe! Nafile! Bakışıyor, sersemliyor, saçmalıyor ve ölüyorlar. Mistisizm ve matematik birlikte geriye uzanırlar. Antik devirlerde matematiği bir çıkarsama bilimi olarak icat eden, Pisagor’un mistik kültü olmuştur. “Her şey sayıdır,” diyordu Pisagor; öyle görünüyor ki dünyanın kelimenin tam anlamıyla matematik tarafından kurulduğunu söylemek istiyordu. Pisagorcuların ilahi bir armağan olarak sayılara tapmalarında şaşılacak bir şey yoktur. (Ruhların göçüne inanıyorlar, fasulye yemeyi günah addediyorlardı.)
Evrenin ebedî olduğu düşünüldüğü ölçüde, varoluşu, bilim insanlarını büyük bir kırgınlığa sürüklememiştir. Einstein, böyle bir kuramlaştırma çerçevesinde, evrenin ebedî olduğunu varsaymış, görelilik denklemlerini buna göre düzenlemişti. Ne var ki Büyük Patlama’nın keşfedilmesiyle birlikte her şey değişti. Açıktır ki, 14 milyar yıl önce meydana gelmiş büyük bir kozmik patlamanın seyrelmiş, genişlemiş, soğumuş kalıntıları içinde yaşıyoruz. Bu ilk patlamaya ne yol açmış olabilir? Ve bundan önce, varsa eğer, ne vardı? Hiç kuşkusuz, bunlar kulağa bilimsel sorular olarak geliyor. Ama bilimin bunları cevaplama yönündeki herhangi bir girişimi, tekillik olarak bilinen, aşılamazmış gibi görünen bir engelle karşı karşıya kalır.
Ontolojik argümanda yanlış olan tam olarak nedir? Anselm’in akıl yürütmesi, özlü bir biçimde dile getirilirse, şu şekilde ilerliyordu: 1. Tanrı hayal edilebilecek en büyük varlıktır. 2. Var olan bir varlık, sadece tahayyülde var olan bir varlıktan daha büyüktür. Dolayısıyla: 3. Tanrı vardır. Birinci öncüle pek itiraz edilemez; çünkü bu öncül, Tanrı’nın tanımını ortaya koyar. Ama ikinci öncül biraz komik görünür. Gerçeklikte var olmak, sadece tahayyülde var olmaktan ne kadar büyüktür? Gerçekliğim sayesinde hayalî Dondurma İmparatoru’ndan daha büyük olabilir miyim? “Sadece tahayyülde var olmak” tabiri üzerine biraz düşünelim. Hayli tanıdık bir tabir olsa da, kelimesi kelimesine alındığında belirgin derecede tuhaf açılımları vardır. Söz konusu varlığın gerçek olduğu, ne var ki bir şekilde küçük bir alanla, kafalarımızla sınırlı tutulduğu anlamına gelir. Açıktır ki, böyle beyinsel olarak sınırlanmış bir varlık, kendisini genel olarak kozmosta ortaya koymakta serbest olan bir varlık kadar büyük değildir. Ama bu doğru olamaz. Başımızın içindeki şey, şeyin kendisi değil, fikridir. Ve hiçbir şeyin fikri o şeye benzemez.
Reklam
Ayrıca Boş Dünya en az keyfî dünyadır. Hiçbir nesnesi olmadığından, nüfus sayımının sonucu hoş yuvarlak bir sıfırdır. Herhangi bir alternatif dünyada, nüfus sayımının sonucu sıfırdan farklı olacaktır. Böyle bir dünya, sonlu sayıda birey içerebileceği gibi, sonsuz sayıda da birey içerebilir. Şimdi bir numerolog değilseniz, sonlu bir sayı mutlaka keyfî görünecektir.
Peki ya ikili dünyadan doğruca hiçliğe geçmek mümkün müdür? Heyhat, bu da fiziksel olarak mümkün değildir; çünkü elektron-pozitron çiftinin ortadan kaldırılması fiziğin bir başka temel ilkesini ihlal edecektir: Kütle-enerji korunumu kanununu. Bu çiftin ardından, fiziksel bir zorunluluk olarak yeni bir oluşumun, bir fotonun ya da bir başka parçacık-karşıt parçacık çiftinin ortaya çıkması gerekecektir.
Tanrı’nın dünyayı hiçlikten yarattığını söylemek, hiçliği ilahi olanla aynı düzeyde bir oluşum katına yükseltmek anlamına gelmez. Sadece Tanrı’nın dünyayı bir şeyden yaratmadığı anlamına gelir. Başka Hristiyan teologların yanı sıra Saint Thomas Aquinas da bunda ısrar ediyordu. Yine de ex nihilo yaratılış öğretisi, sahici bir ontolojik olasılık olarak hiçlik fikrini onaylıyormuş gibi görünür. Hiçbir şey olmayacağına neden bir dünya olduğu sorusunu sormayı kavramsal olarak mümkün hale getirmiştir.
Hiçlik, İbrahim geleneğine de yabancıdır. Tekvin kitabında, Tanrı, dünyayı hiçlikten değil, toprak ve sudan oluşan, “biçimsiz ve boş” (İbranice tohu bohu’dan) bir kaostan yaratır. Fakat Hristiyanlığın ilk dönemlerinde, yeni bir düşünme biçimi geçerlilik kazanmaya başlamıştır. Tanrı’nın bir dünya yaratmak için bir tür malzemeye ihtiyacı olduğu düşüncesi, onun sonsuz olduğu varsayılan yaratıcı güçlerine bir sınır çiziyormuş gibi görünüyordu. Böylece, yaklaşık olarak ikinci ya da üçüncü yüzyılda, kilise kökten yepyeni bir kozmogoni geliştirdi. Dünya’nın onu yaratmak için önceden mevcut bir malzeme gerekmeksizin, sadece Tanrı’nın yaratıcı kelimesiyle varlık bulduğu ilan edildi. Bu ex nihilo yaratılış öğretisi daha sonra İslam teolojisinin de bir parçası oldu, Tanrı’nın varlığını açıklayan kelam argümanında boy gösterdi. Orta Çağ Yahudi düşüncesine de sızdı. Yahudi filozof Maimonides (İbn Meymun) Tekvin’in giriş bölümlerine dair okumasında, Tanrı’nın dünyayı hiçlikten yarattığını doğruladı.
Evrenin doğuşuyla ilgili bir kurama, Yunanca “evren” anlamına gelen kosmos ve “üreme” anlamına gelen gonos (“gonad”la aynı kökten gelir) sözcüklerinin bileşimiyle kozmogoni denir. Antik Yunanlılar, yaratılış mitlerinin örneklediği mitsel-şiirsel türe karşılık, rasyonel kozmogoninin öncüleriydi. Ama Yunanlılar, neden hiçbir şey olmayacağına bir dünya olduğu sorusunu sormamıştı. Kozmogonileri her zaman, genelde biraz karman çorman bir başlangıç malzemesi içeriyordu. Doğal dünyanın bu ilksel karmaşıklığa bir düzen dayatıldığında ortaya çıktığına inanıyorlardı: Kaos, Kozmos haline gelmişti. (Kozmos ve kozmetik sözcüklerinin Yunanca “süsleme” ya da “düzenleme” anlamına gelen aynı kökten gelmesi ilginçtir.) Bu ilk Kaos’un ne olabileceğiyle ilgili olarak, Yunan filozofların çeşitli tahminleri vardı. Thales’e göre, sudan oluşuyordu, bir tür ur-Okyanusu’ydu. Heraklitus’a göre, ateşti. Anaksimander’e göre, çok daha soyut, “Sınırsız” denilen belirsiz bir maddeydi. Platon ve Aristoteles’e göre, bilimsellik öncesi bir uzay kavrayışı olarak alınabilecek biçimsiz bir altkatmandı. Yunanlılar bu ur-maddesinin nereden geldiğini pek kafaya takmıyorlardı. Sadece ebedî olduğu varsayılıyordu. Ne olursa olsun, kesinlikle hiçlik değildi, Yunanlılar için bu fikir akılalmazdı.
541 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.