Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Dünyanın Sefaleti

Pierre Bourdieu

Sayfa Sayısına Göre Dünyanın Sefaleti Sözleri ve Alıntıları

Sayfa Sayısına Göre Dünyanın Sefaleti sözleri ve alıntılarını, sayfa sayısına göre Dünyanın Sefaleti kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Üzülmemek, gülmemek, nefret etmemek ama anlamak": Bu şiara riayet edecek araçları kendisine vermedikçe, sosyoloğun Spinozacı ilkeyi benimsemesi hiçbir işe yaramaz.
Sayfa 32 - Okuyucuya... Heretik yayınlarıKitabı okuyacak
Şikayet etmeyi, belediyeye gidip daha düzgün hizmet istemeyi denemediniz mi hep beraber? Elisabeth Hanım: Ama bunu yapabilmek için birkaç kişi olmak zorundasın, fazla olmak ve fikir birliğinde olmak gerekiyor. Az önce ne dedim: Birbirimizi tanımıyoruz, birbirimizle konuşmuyoruz. Komşularıma benimle şikayet etmeye gelmelerini söyleyemiyorum; birlik olmayı, ne yapılması gerektiğini öğrenmelerini, şikayet etmeyi, imza toplamayı veya sadece bir mektup yazmalarını söyleyemiyorum. Durum her yerde böyle.
Reklam
olayın inşası
Paris'te çıkan bir günlük bir gazetenin genel yayın yönetmeni, kendi alanla- rını çok iyi bilen uzmanların sıra dışı olanı görüp seçmeye genellikle pek ya- naşmadıklarım anlatmıştı bana. Mütevazı biçimde gazetelerin iç sayfalarını dolduran bu insanlar olayları sıradanlaştırma eğiliminde olup şaşırtılmaları hayli güçtür. TV haberlerinde yaratılan ortama özel olarak duyarlık gösterip söz konusu uzmanları tavır almaya zorlamak durumunda kalanlar genelde genel yayın yönetmenleri oluyor.
Gerçekliğin temsiliyle daha yerinde araştırmaların ortaya koyabileceği gerçeklik arasındaki uçurum televizyonun olaylara yaklaşımı özelinde çok daha derindir22. Muhabirlerin dikkati, nesnel koşullardan daha yoğun biçimde bu koşulların tetiklediği çatışmalara odaklanır. Bu çatışmalar, somut durumdan bağımsız olarak yaklaşılmaya meyledilen, daha genel bir toplumsal krizin semptomları haline gelirler. Paradoksal olarak, muhabirler bölgesel araştırmalarında yerel koşullara oldukça az kulak verirler.
Damgalama
Muhabirler, polis tarafından tanınıp fişlenmek istemeyen suça bulaşmış gençler tarafından tabiatıyla reddedilmektedir. Ama aynı zamanda, bu sitelerin, televizyonlarda ve gazete sayfalarında banliyöye dair olumsuz bir imajın imalatını seyreden sakinleri tarafından da reddedilmekteler. Bu banliyölerde yaşayan insanlara yardımcı olmak şöyle dursun, medya, paradoksal şekilde, bu insanların damgalanmasına katkıda bulunmaktadır.
Kuzey Fransa'dan bir polis komiseri banliyölerdeki suçları yatay yerleşimlerin (müstakil evler) karşısına koyduğu dikey yerleşimlere (çok karlı binalar) fatura etmişti. Ne var ki bu sorunları üreten, konutlarda yaşayanların "dikey yoğunlaşması" değil, problem ve zorlukların dikey yoğunlaşmasıdır. Gayrimenkul piyasasının çalışma tarzı ve toplu konut dağıtım prosedürlerinin bir etkisi, çoğunluğu göçmen ailelerden oluşan zorluk içindeki insanların mekansal bir kümelenme içinde bir araya getirilip ırkçı imalarla yüklü reaksiyonlar uyandıracak bir mekansal yoğunlaşma içine çekilmeleri olmuştur. Bu duruma bir de idari otoritelerin ve Sosyal Hizmetlerin "belalı" (suça karışmış veya en azından poliste kaydı bulunan) aileleri bu bölgelere toplama politikası eklenmiştir
Reklam
avrupalı göçmen- Arap göçmen kadın
Sitedeki bir dizi Cezayirli ailenin aksine kendisini geçindirmeyi ve özellikle de çocuklarını korumayı başarabiliyorsa bunun sebebi, onu Mağripli göçmenlerden sistematik bir biçimde ayıran belli başlı bazı özellikleridir. Eşlerinin yanına gelmek üzere köylerini terk eden Mağrip doğumlu kadınların çoğunun aksine Maria D., henüz genç ve bekarken iş bulmak amacıyla göçmeye kendisi karar veriyor. Mağrip'ten kadın göçü aile mantığına ve eril tahakküme sıkıca tabi kalırken Avrupa'dan kadın göçü, iş piyasası ve toplumsal yükselme mantığına daha doğrudan riayet ediyor (Maria D. göç ettiğinde aile ilişkilerine değil, kendisine işini ve evini bulan Katolik örgütüne bel bağlamıştı). "Fransız değilim ama Avrupalıyım, bu tamamen aynı şey." diyor. Ayrıca onu ev sahibi ülkeden ayıran kültürel ve sosyal mesafe, hala kendi soy-toplumuyla sıkıca bütünleşik bulunan Mağripli kadınlarda görülenden bilfiil daha az. Bu kadınların pek çoğu, sözgelimi, evden dışarı nadiren çıktıkları için Fransızca öğrenmiyorlar. Maria, Cezayirlilerden yalnızca erkeklerin toplantılara geliyor olması hususunda rahatsız: "Erkekler resmen yalnız geliyorlar, kadınlar evde!"
Damdan düşenin halinden damdan düşen anlar
Sylvie, kocasına nazaran daha az katı bir terbiyeden geçmiş. Bunun kolay iş olmadığını yürekten itiraf etse de gençlerle diyalog ve tartışma geliştirme taraftarı ve kendinizi onların yerine koymak için bir çaba sarf etmek koşuluyla ikna yönteminin baskıdan daha etkili olacağını düşünüyor. "Kendini o çocukların yerine koy,'' diyor kocasına, "her durumda hiçbir şeyin değişmeyeceğini biliyorlar ... Arkalarını yaslayabildikleri tek şey şiddet, zarar verme amaçlı bir şiddet değil. Daha çok bir yardım çağrısı gibi, bakın bize, biz buradayız diyorlar." Bu tutum büyük ölçüde, Sylvie'nin sosyal hizmet görevlilerinkine yakın duran toplumsal özelliklerinden (bilhassa da kültürel sermayesinin göreli yüksekliği) ama aynı za-manda da "sol" aktivist geçmişinden (geçmişte "Hristiyan Emekçi Gençliği" ne ve sonra bir süreliğine "Komünist Gençlik" e katılmış) kaynaklanıyor. Ancak bir türden karışıklık, Sylvie'nin içini dip akıntısı gibi kurcalıyor; aktivizmini, doktrinini ve kesinliklerini yitirmiş. Vasıflarına ve beklentilerine uygun bir mesleki konum bulmasını engelleyen ekonomik kriz, komünizmin bir gerçeklik ve umut olarak çöküşünün de etkisiyle, Sylvie'yi politikanın tümden reddiyesine yöneltiyor. Aklı karışmış vaziyette o da ahlakın kesinliğinin ardına sığınıyor; bütün siyasi partilerden, "başkalarına ahlak dersleri vermek" istedikleri halde kendileri "baştan aşağı çürümüş" oldukları için iğreniyor
canım Bourdieu
Bir failin toplumsal uzamdaki konumu, söz konusu failin fiziki uzamdaki yerinden an- laşılabilir (bu durumda, örneğin "yersiz yurtsuz" ya da "evsiz" olan kişilerin toplumsal mevcudiyetinden neredeyse hiç söz edilemez). Faillerin toplumsal uzamdaki konumları, bulundukları geçici (mesela onur makamları, protokoldeki oturma yeri) ve özellikle de kalıcı yerleşimlerin (ev ve iş adresi), öteki faillerin bulunduğu yerleşimlere kıyasla nerede konumlandığına bakılarak anlaşılabilir
yolun yolumdur Bourdieu
Uzam üzerinde, özellikle de söz konusu uzamda dağıtılan ve nadir bulunan (kamusal ya da özel) mallara (maddi ya da sembolik olarak) el koyarak egemen olabilmek için, gerekli sermayeye sahip olmak gerekir. Sermaye sayesinde, bir yandan istenmeyen kişi ve eşyaları belirli bir mesafede tutmak, diğer yandan da arzu edilen kişi ve eşyalara (bu arada bu kişi ve eşyalar sermayeyi arttırdıkları için de arzulanabilir) erişebilmek mümkündür.
Reklam
Fiziki uzamdaki yakınlık, sosyal sermaye birikimini kolaylaştırıp teşvik ettiğinden, toplumsal uzamdaki yakınlığın daha etkili olmasını sağlar
sermayesi olmayanlar ise toplumsal olarak nadiren bulunabilen metalardan fiziki veya sembolik olarak uzak tutulurlar; en istenmeyen ve en az nadir görülen kişi ve metalarla birlikte yaşamaya zorlanırlar. Sermayesizlik, sınırlanmışlık hissini arttırır; kişiyi belirli bir mekana bağlar.
Bir habitatın sakini, belirli bir habitusla söz konusu habitatı iskan etmenin zımni gerekliliklerini yerine getirmiyorsa, bu habitatı fiziki olarak işgal ettiği ama kelimenin tam anlamıyla iskan edemediği söylenebilir.
açtığın yolda gösterdiğin şekilde Bourdieu
Fransa'daki illerin hem ekonomik, kültürel ve hatta sosyal sermayesine ilişkin, hem de bu idari birimlerde sunulan mal ve hizmetlere ilişkin mevcut istatistiki veriler bir araya getirildiğinde, genelde coğrafi belirlenimlere is- nat edilen bölgesel farklılıkların, aslında sermaye farklılıklarından kaynak- landığı gösterilebilir. Bu sermaye farklılıkları tarihsel sürekliliklerini, tarih boyunca sürekli icra edilen döngüsel pekişrirmelere borçludur (zira özellikle de ikamet yeri ve kültürle ilintili olarak neyin arzu edildiği, büyük oranda arzu edilen şeyleri nesnel olarak elde etme imkanlarına bağlıdır) . Ancak fiziki uzanım bir kuvvetiymiş gibi görünen fakat aslında ekonomik ve toplumsal farklılıkları yansıtan bu gözlemlenmiş olgular tespit edilip ölçüldükten sonra, safı fiziki uzamdaki yakınlık ve uzaklığın farklılıklar üzerindeki etkisi hakkıyla ayırt edilebilir. Bu durum, antropolojinin doğrudan gözlemlenen mevcut şeylere ve aynı yerde mevcut bulunan nesne ve faillerin (doğrudan komşuların) bulunduğu görünür ve hissedilebilir alana tanıdığı imtiyazın bir sonucu olan üstünü örtme etkisi için de geçerlidir. Yani örneğin, fiziki uzamdaki yakınlığa atfedilen düşmanlıklar (komşular arasındaki tartışmalar gibi); toplumsal, ulusal ve uluslararası uzamda sahip olunan konumla ilişkili dayanışma biçimlerinin üstünü örter. Aynı şekilde, lokal toplumsal uzamda (köy gibi) işgal edilen konumla ilişkili bakış açısının dayattığı temsiller, ulusal toplumsal uzamda sahip olunan konumun anlaşılmasının önüne geçebilir.
Kişinin nasıl bir Paris'te otur- duğu, hem sahip olduğu ekonomik sermayeye hem de kültürel ve sosyal sermayeye göre değişir (Pompidou Müzesini ziyaret etmek, Modern Sanatlar Müzesine el koymak için yeterli değildir). Belirli yerlerde, özellikle de en kapalı ve "seçkin" olanlarında, sadece ekonomik ve kültürel sermaye sahibi olmak yetmez; sosyal sermaye de gereklidir. Sosyal sermaye ile sembolik sermaye, kişi ve eşyaların (şık muhitlerde veya lüks evlerde) uzun süre boyunca bir araya toplanmasının getirdiği kulüp etkisi ile üretilir
26 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.