Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Dünyayı Değiştirmek İsteyenler Ulusu Nasıl Tasavvur Ettiler?

Antonis Liakos

Dünyayı Değiştirmek İsteyenler Ulusu Nasıl Tasavvur Ettiler? Gönderileri

Dünyayı Değiştirmek İsteyenler Ulusu Nasıl Tasavvur Ettiler? kitaplarını, Dünyayı Değiştirmek İsteyenler Ulusu Nasıl Tasavvur Ettiler? sözleri ve alıntılarını, Dünyayı Değiştirmek İsteyenler Ulusu Nasıl Tasavvur Ettiler? yazarlarını, Dünyayı Değiştirmek İsteyenler Ulusu Nasıl Tasavvur Ettiler? yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Hem bugün ve yarın bizi ilgilendirmiyorsa, geçmiş neden ilgilendirsin ki?
Sayfa 134 - iletişim yayınları, çeviren: merih erol, birinci baskı, 2008, istanbul
Eğer dünyayı değiştirmek isteyenlerin ulusu nasıl tasavvur ettiklerine dönüp bakmamız icap ediyorsa bu, bu meselelerin tarihselliğini kavramak içindir.
Sayfa 133 - iletişim yayınları, çeviren: merih erol, birinci baskı, 2008, istanbul
Reklam
Sonuç olarak, inşa edilmiş de olsalar, kendi kendini tayin etmiş ya da öteki tarafından belirlenmiş hayali cemaatler de olsalar, uluslar gerçeğe dönüştüler. İki yüzyıllık uluslaştırma, ulus bilincini yarattı. Bugün gözlemlediğimiz, küreselleşmenin ulusları çözmesi değil, ulus devleti oluşturan ilişkilerin yeniden düzenlenmesidir. Yani ulus, devlet, ülke ve birey arasındaki ilişkiler yeniden düzenleniyor ve yenileri, daha az dışlayıcı ve daha çok akışkanları oluşuyor.
Sayfa 131 - iletişim yayınları, çeviren: merih erol, birinci baskı, 2008, istanbul
Ulusun ne olduğu sorusu, 20. yüzyılın başlarında, ulusların kaybolmak yerine kapitalizmin yayılmasıyla daha da güçlendikleri ve yenilerinin ortaya çıktığı tespit edilince ilgi çekmeye başladı.
Sayfa 129 - iletişim yayınları, çeviren: merih erol, birinci baskı, 2008, istanbul
Net.
Okuyucunun daha önce yazılanlardan da anlayacağı gibi, ulus geçmişe değil, geleceğe bakarak okunur. Öyleyse, sorun ulusu tanımlamak, onun ne olup ne olmadığını belirleyebilmek değildir; iktidarın yapılandırılması ve sorgulanmasında, yani politik söylemin oluşturulmasında ulus kavramının nasıl kullanıldığıdır.
Sayfa 129 - iletişim yayınları, çeviren: merih erol, birinci baskı, 2008, istanbul
bulgu 5
Sonuç olarak, modern zamanlarda ulusal kimliklerin biçim ve içeriği, cemaat temelli tarihsel anlatılarla, ulus devletlerin modern sisteminin kurumsallaştırılmış söylemi arasındaki pazarlığın ürünüdür. Ulus, üç sürecin birlikte şekillenmesiyle oluşur. İlki, modernleşme ve dünyanın geri kalanına ayak uydurma ihtiyacı. Yani modernleşiyoruz ya da yok oluyoruz şeklinde ifade edilebilecek zaruret. İkincisi, ulusun değişirken aynı kalmasına yarayacak biçimde geçmişin kullanımı. Üçüncüsü, modernizmin, fakat evrensel ve herhangi bir modernizmin değil, milli bir modernizmin oluşturulmasında geçmişin kullanılmasına dönük iddialar.
Sayfa 127 - iletişim yayınları, çeviren: merih erol, birinci baskı, 2008, istanbul
Reklam
Etkileyici
Çift yollu tarih, birbiriyle örtüşen iki süreci çalışmak anlamını taşıyor. Yani ulusal şimdiki zamanın geçmişin bazı safhalarını benimseme sürecinin tarihsel hafızanın aktarım süreciyle örtüşme biçimi üzerine çalışmak. Kaybolanı (geri itilen veya bastırılan) geri almaya çalışan ilgili toplumsal güçler, onu evrimci bir anlatının belleğine dahil ederler. Fakat geçmiş, milli tarihe koşulsuzca teslim olmaz. Geçmiş yeni ihtiyaçlara hizmet etmek için çağrıldığında, bu ihtiyaçları etkileyecek ve dönüştürecek yollar bulur. Yani, geçmişle bugün arasında sıkı bir karşılıklı etkileşim vardır; sadece bugünün geçmişi tek yönlü bir biçimde kullandığı bir ilişki değil. Böylece, örneğin, Hindistan’da din, Çin’de ise soy (Han) politik cemaatin tayin edilmesine yardımcı olan lehçeyi sunar. Bu şemanın daha iyi anlaşılması için şöyle söyleyelim: Klasik Yunan’ın yeni Yunan tarihi tarafından benimsenmesi, bu geçmişi basit bir biçimde milli tarihe dönüştürmedi. Ne de bu basit bir biçimde ulus devletin kuruluş ihtiyaçlarına hizmet etti. Bu seçim, şimdiki zamanı, yani modern Yunanistan’ı da şekillendirdi. Modern Yunanlılar atalarını seçtikleri ölçüde onlardan etkilendiler. İşte ulusun Helenleştirilmesinin önemi buradadır. Aynısı Ortodokslukla ilişkide de gözlemlenebilir. Din sadece önce millileştirilip, sonra da milliyetçiliğin koltuk değneğine dönüştürülmedi. Milliyetçilik de dindarlaştı; Ortodoksluk kendimizi anlama biçimimiz oldu ve kilise devletin ortağı haline geldi.
Sayfa 125 - iletişim yayınları, çeviren: merih erol, birinci baskı, 2008, istanbul
yaa yaaaa gördün mü bak!
“Başlangıçta, İngilizlerden öğrendiğimiz kategoriler ve anlamsal çerçeveler dahilinde düşünüyorduk. Bunlardan kurtulup farklı bir biçimde düşünemiyorduk. Tek avuntuyu, hiçbir halkın bize yetişemeyeceği dinde ve felsefede buluyorduk. Dış dünyayı İngilizler gibi, kendi iç dünyamızıysa kendi biçimimizle, Hintli olarak düşünüyorduk. Sonrasında tarihçiler, İngilizlerin bastırmış oldukları şanlı bir geçmişimiz olduğunu keşfettiler. Bu bizi gururlandırdı. Hintliler diğerlerinden daha aşağı değillerdi. Neden özgürlüklerini istemesinlerdi?”
Sayfa 124 - iletişim yayınları, çeviren: merih erol, birinci baskı, 2008, istanbul
Lampedusa’nın kitabı ve Visconti’nin filmindeki Gatopardo’nun söylediği “her şeyin olduğu gibi kalabilmesi için, her şeyin değişmesi gerekir” cümlesi, tam da İtalyan ulusunun inşası koşullarında, boşuna söylenmiş değildi.
Sayfa 122 - iletişim yayınları, çeviren: merih erol, birinci baskı, 2008, istanbul
Bir toplumu bağlayan ve onun duygusal altyapısını yaratan hafızası da doğal ve masum değildir. Neyi hatırlayacağımızı olduğu kadar, neyi unutacağımızı ve bastıracağımızı da öğreniriz. Hafıza ve bastırma el ele gider.
Sayfa 118 - iletişim yayınları, çeviren: merih erol, birinci baskı, 2008, istanbul
Reklam
Modern çağda, iç savaşlar her zaman ulusun zaferiyle, yani ulus aracılığıyla hakim tarafın meşrulaştırılmasıyla sonuçlanır.
Sayfa 113 - iletişim yayınları, çeviren: merih erol, birinci baskı, 2008, istanbul
hayat dinamik.
Bugün, Özgürlük Heykeli’ne bakan herkes onu kibirli Amerikan hegemonyasıyla bağdaştırıyor. Bir zamanlar “sürgünlerin anası”nı sembolize ettiğini kim hatırlar?
Sayfa 110 - iletişim yayınları, çeviren: merih erol, birinci baskı, 2008, istanbul
Örneğin, kağıtları olmayan her göçmen, her an, kendisini şehrin merkezinden hapishanede veya sınırda canlı veya sahip çıkılmayan bir ölü olarak bulabilir. İçerdekiler, demokrasinin tadını çıkaran ulusu oluşturur; dışarıdakiler ise karşılaştırma ve ayrışma yoluyla ulusun oluşması ve soydaşların demokrasiye sahip olabilmesi için gerekli olan sınırı.
Sayfa 106 - iletişim yayınları, çeviren: merih erol, birinci baskı, 2008, istanbul
Soru: Demokrasi, ulus devletin sınırları dışında, küreselleşmiş bir cemaatte yeşerebilir mi? Habermas, hayır, diyor. Kozmopolit bir toplum demokratik olamaz. En fazla, insan haklarına saygı gösterilmesinin, çevreyle ilgili geniş çapta önlemler alınmasının ve insanları etkileyen büyük afetlerle baş edebilmenin mekanizmalarını yaratabilir.
Sayfa 102 - iletişim yayınları, çeviren: merih erol, birinci baskı, 2008, istanbul
Habermas’a göre, küreselleşme süreci ulus devleti her yönden zayıflatmaktadır. En önemlisi, savaş sonrasında sosyal devlet ve makro ekonomik düzenleme politikası yoluyla başardığı, vatandaşların dayanışmasını ekonomik ve politik olarak destekleme şansını kaybeder. Böylece kolektif kimlik güvensizleşir ve kayganlaşır. Dolayısıyla, toplumun kendini siyaset yoluyla belirlemesinin, yani demokrasinin zemini ortadan kaybolur.
Sayfa 101 - iletişim yayınları, çeviren: merih erol, birinci baskı, 2008, istanbul
76 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.