Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Dünyayı Değiştirmek İsteyenler Ulusu Nasıl Tasavvur Ettiler?

Antonis Liakos

Dünyayı Değiştirmek İsteyenler Ulusu Nasıl Tasavvur Ettiler? Gönderileri

Dünyayı Değiştirmek İsteyenler Ulusu Nasıl Tasavvur Ettiler? kitaplarını, Dünyayı Değiştirmek İsteyenler Ulusu Nasıl Tasavvur Ettiler? sözleri ve alıntılarını, Dünyayı Değiştirmek İsteyenler Ulusu Nasıl Tasavvur Ettiler? yazarlarını, Dünyayı Değiştirmek İsteyenler Ulusu Nasıl Tasavvur Ettiler? yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Sonuç: Ulus, değişen bir dünyada hayatta kalmayı güvence altına aldığı ölçüde anlam kazanır. Öyleyse kendisi de değişmelidir. Fakat bu gönüllü bir değişim olamaz, hem o zaman ulus olmazdı. Ulus olabilmesi için değişirken aynı kalması ya da değişime uğradığı zaman bile kendine sadık kalması gerekir.
Bu anlamda milli tarih, ulusu özne vasfıyla donatır ve ulus devleti meşrulaştıracak ve gelenek-modernlik, hiyerarşi-eşitlik, imparatorluk-ulus kutupları arasında cemaati temsil etmek üzere tek mümkün olan biçim gibi sunacak anlamsal ve duygusal altyapıyı yaratır.
Reklam
Çünkü uluslar sadece kökleri geçmişte bulunan cemaatler değildirler. Değişen bir ortama verilen dinamik bir cevap olarak oluşurlar. Başka birleşme biçimlerinin, örneğin inananlar cemaatinin (Hıristiyanlık, İslam’daki ümmet) veya toplumsal sınıfın (Komünist Manifesto’nun devrimci proletaryası) gerçeklik kazanamadığı ve oyuna etkin bir biçimde dahil olarak onu değiştiremediği uluslardan oluşan bir dünyada, hayatta kalmak isteyen diğer insan topluluklarının yapabileceği tek şey, yine uluslar halinde organize olmaktı.
Hiçbir devlet kültürel imtiyazlarından vazgeçmez. Dinsel açıdan nötr ulusa karşıt, etnik açıdan nötr ulus yoktur.
Fakat devletler gözenekli hale gelir, çeşitli akışlar (enformatik, ekonomik, demografik vs.) üzerindeki yetki ve denetim güçlerini devreder ya da yitirirlerken, uluslar üzerindeki tekellerini de yitirirler. (Okur notu: Bu satırları okurken, Türkiye'deki mülteci krizi aklıma geldi. İnşallah korktuğum şey olmaz.)
Fakat ulusun temsili, onun kendi sınırlarını da tayin eder. Yani milli tarih anlatısı, kimlerin ulusun parçası olmasına izin verileceğini de belirler. Mesela bu yüzden Katolik, Müslüman ve Yahudi Yunanlıların Yunanlılıkları sorgulanır.
Reklam
Anderson’un kitabı bizi şunu düşünmeye sevk eder: Eğer uluslar, el yazısından basılı söze geçiş düzlemi üzerinde yaratılıyorlarsa, günümüzdeki matbu bilgilenme biçimlerinden dijitale geçişte kendilerini nasıl bir kader bekliyor? Yani matbuat kapitalizminden dijital kapitalizme geçişte. Bunun sonucunda da aynı derecede sarsıcı bir değişim beklenebilir. Ulusların kaderi ne olacak?
Öyleyse, matbaa —» matbuat kapitalizmi —> basılı diller —> ait olma —> ulus. Demek ki Anderson’a göre, ait olma duygusu ve milletlere dönüşen hayali cemaatler, kısacası ulus, böylesine sarsıcı bir değişimin ürünüdür.
Ulusal devlet, ulusu, ya zaten var olan, fakat işleyişini ve anlamını devralıp değiştirdiği kurumlar yoluyla ya da kendisinin yarattığı kurumlar yoluyla inşa eder.
Burjuva sınıfı, geleneksel devlete karşı tavır aldığında, devletin karşısına ulusal topluluğu koydu. Devleti fethettiğinde, bu ele geçiriş, ulusal topluluğun devletle özdeşleştirilmesi, yani devletin milli topluluğa karşılık gelmesi gerekliliği sonucuna ulaştı.
76 öğeden 51 ile 60 arasındakiler gösteriliyor.