Düşünme insana mahsustur. İnsan dışındaki varlıkların zikrini bilip hissetsek de düşündüğü hususunda herhangi bir veriye sahip değiliz. Hatta öyle ki düşünme bizatihi insanla özsel bir ilişkiye sahiptir. Bir başka deyişle, düşünme insan dışındaki bir varlık için düşünülemez. Peki, öyleyse Düşünen Şehir gibi iddialı bir başlık sadece bir dikkat çekme, ya da kavramsal bir fantezi midir? Şehir düşünür mü? Ya da nasıl düşünür? Düşünen şehir, mekân olarak kalabilir mi ya da mekânın ötesinde onu nasıl tanımlarız? Düşünmeyi şehre vasıf yaptığımızda şehir mekândan başka bir şey mi olmaktadır? Aslında bütün bu soruların cevabı kendi içindedir. Üstelik telefonların ve tahtaların “akıllı”, maddenin “hafızalı” olduğu bir dünyada şehirlerin düşünmesini iddia etmek anlamsız da değildir.