Gerçekten de ipin ucunu kaçırmıştı Frédéric. Üç duvarın ortasını bir Venedik, bir Napoli, bir İstanbul manzarası kaplıyordu; şurada burada Alfred de Dreux’nün at eskizleri, şöminenin üstünde Pradier’nin bir grubu, piyanonun üstünde Art Industriel sayıları ve köşelere atılmış resim kartonları odayı öyle sıkışık bir duruma sokmuştu ki, kitap koyacak, kolunu kıpırdatacak yer kalmamıştı.