Dergiyle tanışıklığım yeni. Bu yüzden incelemeyi hadsiz bulan yanımla epey bir savaştım. Kazanan tarafı görüyorsunuz.
Dergi kendini toplumcu gerçekçi olarak tanımlamış. İnceleme yazılarında, röportajlarında ve dosyalar denilen bölümde bu özelliğini görmek mümkün. Keza bahsi geçen yazarlar Nazım Hikmet, Rıfat Ilgaz, Can Yücel vs. Sayı, bu şair/yazarlarımızın hayatları, eserleri ve yakınları için ayrılmış yazılarla dolu. Özellikle Nazım. Sevenlere duyurulur. Bu yazıları ve konularını gerçekten beğendiğimi ifade edebilirim. Fazıl Hüsnü Dağlarca ile yapılan röportaj kendisini yakından tanımanıza fırsat veriyor. Ez cümle inceleme yazıları içi boş cinsten değil.
Fakat şiir ve öyküleri için aynı hazzı aldığımı söyleyemeyeceğim. Öykülerinin birkaçı bayık romantizm kokuyor. En özellikle şiirlerinin hangi tarafı toplumcu gerçekçi hakikaten anlamlandıramadım.
“soyunmuştum yalnızlığına çırıl çıplaklığının
Çırıl çıplaklığının soyunmuştum yalnızlığına” havasında. Okuduğum her şiirden sonra hayatımdan çalınan dakikaları düşündürdü, imgeleri değil. Hayran olanlara mani olmayayım. Ama benlik değil. Yoo kalsın. Şiirlerin mucidine saygısızlık değil amacım. Asla. Fakat beni cezbetmedi. Dergiye bir şans daha verir miyim? Emin olamadım.